İştar geç emekledi ama erken yürüdü.Hep bunu anlattım çevredekilere.
Her Çarşamba gittiğimiz Gymboree'de dersin yarısını hiç bir şey yapamadan geçirmek zorunda kalıyoruz çünkü bazı aktiviteleri yapabilmesi için Ayşe'nin emeklemesi lazım.Orada da öğretmenine "valla ablası da geç emeklemişti ama erken yürüdü" diyip durdum.
Bu cümleyi yaklaşık 2 aydır kurduğumu ise ancak fark edebildim.Neredeyse 8.5 aylık olduk ve geri geri bir kaç hamle dışında esasen Ayşe hiç kıpırdamıyor.
İyi ki İştar için de blog tutuyorum.Bugün üşenmeyip baktım ve şok şok şok:" geç emekledi" dediğim İştar bu kadarlıkken meğer speedy gonzalesmiş.
İştar bi ara sadece yuvarlanabiliyordu.Ayşe de bu da hiç olmadı.Esasen Ayşe vaktinin önemli bir kısmını oturarak geçiriyor.Arada biz onu yüzükoyun yatırıyoruz.Geri geri gidiyor, beş dakika sonra da sıkılıp mızıldanmaya başlıyor.Çıkardığı seslerden hemen onu geri oturtmaktan başka çare yok zaten.
Ayağını yere sağlam basıyor, koltuğa tutunup durabiliyor da fakat bütün bunların hiçbirini kendisi yapamıyor.Yani mobilitemiz sıfır.
Bir anlamda bu güzel bir şey, özellikle dışarı çıktığımızda çok rahat ediyoruz.Ayşe'yi mama sandalyesine oturt,işine bak! Muhtemelen emeklemeye başladığında aynı rahatlığımız olmayacak.
Ama beri yandan da ek gıdalarla birlikte kilo almaya da başladı,üstelik yorulmadığı için çabuk uyumuyor da.
Bir yerden bir yere gitmediği için merak ve keşfetme durumu da henüz yok.Oturarak her şeyi hallediyor.Hatta otura otura ileri doğru hareket etmeye başladı son bir kaç gündür.
Özellikle Gymboree'de sevdiği oyuncakları önüne havuç gibi koyup, ileri doğru emeklemesini sağlamaya çalışıyoruz ama oyuncağa bakıp bakıp gülümsüyor sadece.Hadi bi tutayım yok.Hırslarından tamamen arındırılmış, her şeyden mutlu olan bir çocuk Ayşe.Şimdilik emeklemeyi hiç düşünmüyor, canı istediğinde de kalkıp yürüyecek galiba!
28 Kasım 2016 Pazartesi
Ayşe İle İnatlaşmanın Sonu: Bir Uyku Eğitimi Hikayesi
İşe başladım başlayalı sürekli uykusuzum, yorgunum.Sabahları spor da yapmak istiyorum ama bu durum Ayşe'nin beni ne kadar uyutmadığı konusu ile direkt ilgili. Bazı günler o kadar uykusuz oluyorum ki, saat 8:20 gibi İştar'ı servise bindirdikten sonra hemen geri yatıp uyuyorum.Bir uyanıyorum saat 10:30 olmuş..Apar topar kalkıp işe koşuyorum.
Doktorumuz 7. ay kontrolde Kim West'in kitabını denememi önerdi. Hemen indirdim ve bir kısmını okudum.Fakat o kadar uykusuzum ve yorgunum ki, kitap okumaya bile halim yok.
Neyse, sağdan soldan pek bilinçli, pek iyi çocuk yetiştiren blogger sayfalarından okuduğum özetle konunun özünü kavradım galiba.
Kim West metodunda ağlatma var ama az..Özellikle gece sık uyanan bebekler için diyor ki; aslolan bebeğin kendi kendini uyutmayı öğrenmesi.Bunu becerirsen, senin ufaklık gece aniden uyandığında tekrar geri uykuya dönebilir. Bunu yapabilmenin tek yolu da bizim yaptığımızın aksine, bebek uykuyla uyanıklık arası bir durumdayken yatağına yatırıp, onu bir daha kucağa almadan yatağında kendi kendine uyuyakalmasını sağlamak. Bu sırada yatağın kenarında duruyoruz ve hedefimiz 1 hafta içinde kademeli olarak uzaklaşmak. İlk başlarda illa ki ağlayacak ama komşular polis çağırana kadar değil, sadece bir kaç dakika ağlatıyoruz.Sakinleşmezse, kucakta sakinleştirip bir daha başlıyoruz işe.Yatağa yatırdığımız çocuğu yattığı yerden pış pışlıyoruz. Eninde sonunda uyuyacak sıpa diye iddia ediyor sevgili Kim abla.Hah işte bu şekilde uyudu ya, uykular da birer döngü şeklinde ya, döngü bitip de uyandığında zaten başta da kendi uyumuştu ya, bebek şöyle bi bakınacak" yaw oda da karanlık,herkes fosur fosur uyuyo galiba, aman ben de uyuyayım bari yapacak bişi yok deyip geri uyuyacak. Esasen aynı durum biz büyükler için bile geçerliymiş.Uyku dediğimiz şey kesintisiz bir eylem değil, bir kaç saatlik döngülermiş.Biz de her döngü bitiminde uyanıyormuşuz ama sağa sola dönüp, popomuzu attırınca hooop yeni döngüye geçmiş oluyormuşuz.Bebeklerle aramızdaki fark, bebeklerin döngüleri daha kısa ve bize göre daha hızlı uyanıklık durumuna geçebilmeleri.
Ayşe 'deki temel sıkıntı emerek uyumaya fena halde alışmış bir bebek olması. En tehlikeli uyutma yöntemi de esasen bu çünkü döngüsü bitip uyandığında benden başka onu uykuya yatıracak kimse yok.
Ekim ortası gibi,Ayşe 7,5 aylıkken uyku eğitimi uygulamalarına başladım.
İlk iş, beşiği iptal ettik ( zaten sıradaki kuzenin yatağı olacak kısa zaman sonra) ve Ayşe' yi odasına geçirdim.Akşam yemeği, sonra banyo vs (malum uyku rutini de yaratmamız gerekiyor) derken iyice mayışan Ayşe ile odasına geçtim ve başladık uyutma rutinine.
Ninni söyledim, hafifçe salladım,pışpışladım, azcık uyku sinyalleri verince de yatağına yatırdım Ayşe'yi. Kucaktan yatağa geçince mızıldanmaya başlaması 1 dakika bile sürmedi.
Sakin şekilde yanına otırdum.Kolunu yatağının parmaklıklarından uzatıp poposuna pışpış yapmaya başladım.Ayşe " noluyoruz" bakışları attı önce, anlamadı.Ama asıl istediği şey (yani meme!!) hala gelmediği için bir süre sonra mızıldanmaların şiddeti arttı ve ağlamaya dönüştü.
Hemen kaldırdım,kucağıma aldım,sustu.
Yatırdım.
10 saniye sonra tekrar ağlamaya başladı.
Kaldırdım,sustu,yatırdım,ağladı,kaldırdım,sustu.....
Bu şekilde 7-8 tur gittik.
Odaya girişimizden beri 40 dakikayı geçmişti ve Ayşe'de uyku belirtisi hiç olmadığı gibi daha da uyanıktı artık.
Ver artık şunu anne ne saçmalıyorsun diyor gibiydi sanki.
Daha fazla denememeye karar verdim, emzirdim, hemen uyudu, yatırdım.Anında uyandı,bir daha emzirdim, bu defa uyanmadı.
Kamerasını açtım,parmak ucuma basa basa çıktım.
1 saat 10 dakikada uyumuştu. Hem de yine de sonu emzirmeyle bitmişti.
O gece Ayşe her 120 dakikada bir uyandı.Odadaki hoparlörden sesini duyduğum anda eşim de rahatsız olup uyanmasın diye hemen yataktan fırladım, koşa koşa odasına gittim.Aşırı uykum olduğu için emzirdim,uyuttum,tekrar yatağa döndüm.
Ertesi gün yeniden denedim.Birebir aynı şeyler oldu.Bu defa ben de biraz inat ettiğim için emzirmeden uyutma denemeleri kısmı daha da uzun sürdü.
Sonuç: yine emerek uyudu, 1 saat 45 dakika sürdü.
Sonraki gün tekrar.Bu defa emzikle de denemeler yapmak istedim.Normalde Ayşe hiç emzik kullanmıyor ama zaman zaman Sophia onu emzikle uyutuyordu.(emzik ne süper bişi bu arada) Yatırdıktan sonraki ağlama evresine geçildiğinde,ağzına emzik vermek istedim; tabi ki almadı.Kaldırdım, kucakta tekrar denedim, daha da şiddetli ağlamaya başladı.
Emziği göğsüme yaklaştırıp emzirir gibi yapayım dedim, hemen heyecanlandı,ağzına meme yerine emzik gelince tekrar ağlamaya başladı.Emzik işini bırakıp, son 2 gündür denediğim yöntemleri yapmaya başladım.
3. gün sonuç: tabi ki emerek uyudu, bu defa 2 saati geçmişti.
Ve bu 3 günün sonunda Ayşe'nin 120 dakikada bir uyanma rutini hiç değişmediği gibi, eskiden mıkırdanarak tatlı tatlı uyanan çocuk artık avazı çıktığı kadar bağırarak uyanıyor.Direk ağlayarak çağırıyor bizi.
Dördüncü gün- artık daha az hevesle- yine aynı şeyleri yaptım.Bu defa yatağın üzerine eğilerek pışpışladım Ayşe'yi. Emzik vermeyi denedim vs. Yine 1 saati geçtik ve Ayşe yaklaşık 10 dakikadır kesintisiz ağlarken son bir defa emziği deniyeyim dedim.Ayşe birden " anneee memeee" dedi.
Kalakaldım.
Hay Kim'e de West'e de dedim.
Çıkarıp emzirdim hemen.Uyudu.
Yatırdım.Aşırı derecede ağladığı için Ayşe bitap durumdaydı , yatırınca uyanma olmadı.
Yatak odasına gittim ve kararımı verdim: bu evde emzirme dönemi bitene kadar uyku eğitimi olmayacak artık..
Tabi ki 120 dakika sonra Ayşe tekrar uyandı,onu aldım ve aramıza yatırdım! Sabaha kadar her uyandığında kalkıp emzirdim.Bazen yatırınca da uyandı, bazen uyumaya devam etti.
Ertesi gün de aynı.Sonraki gün de.
Ayşe ben bu satırları yazarken artık neredeyse 8,5 aylık ve bir süredir aramızda yatıyor. Genellikle 4-5 saatte bir uyanıyor.Bir kere onu kaldırıp emziriyorum.Geri kalan uyanmalarında yattığım yerden emziriyorum.
Şu an ihtiyacım olan uykuyu çoğu zaman alıyorum.Ayşe de daha mutlu artık.
Bu durumu bozacak tek kişi İştar. Zaman zaman o da geceyi aramızda sonlandırıyor. Yani artık yatakta minimum 3 kişiyiz, pek çok aile gibi. Hatta bu beraber uyuma durumu o kadar yaygın ki, 2*2 yatak alan aileler bile var.Uzun bir süre İştar'ı yatağa sokmadan idare ettik fakat kıllandı mı artık ne olduysa,dün gece o da aramıza katıldı.Gecenin yarısını yatakta 4 kişi geçirdik, sonra tabi ki babamız pes edip her zamanki mekanına, yani salondaki koltuğa geçti. Her sabah onu iki büklüm buluyoruz.
Ayşe ile inatlaşmanın sonu işte böyle oldu, yatakta 3 kişi.
Doktorumuz 7. ay kontrolde Kim West'in kitabını denememi önerdi. Hemen indirdim ve bir kısmını okudum.Fakat o kadar uykusuzum ve yorgunum ki, kitap okumaya bile halim yok.
Neyse, sağdan soldan pek bilinçli, pek iyi çocuk yetiştiren blogger sayfalarından okuduğum özetle konunun özünü kavradım galiba.
Kim West metodunda ağlatma var ama az..Özellikle gece sık uyanan bebekler için diyor ki; aslolan bebeğin kendi kendini uyutmayı öğrenmesi.Bunu becerirsen, senin ufaklık gece aniden uyandığında tekrar geri uykuya dönebilir. Bunu yapabilmenin tek yolu da bizim yaptığımızın aksine, bebek uykuyla uyanıklık arası bir durumdayken yatağına yatırıp, onu bir daha kucağa almadan yatağında kendi kendine uyuyakalmasını sağlamak. Bu sırada yatağın kenarında duruyoruz ve hedefimiz 1 hafta içinde kademeli olarak uzaklaşmak. İlk başlarda illa ki ağlayacak ama komşular polis çağırana kadar değil, sadece bir kaç dakika ağlatıyoruz.Sakinleşmezse, kucakta sakinleştirip bir daha başlıyoruz işe.Yatağa yatırdığımız çocuğu yattığı yerden pış pışlıyoruz. Eninde sonunda uyuyacak sıpa diye iddia ediyor sevgili Kim abla.Hah işte bu şekilde uyudu ya, uykular da birer döngü şeklinde ya, döngü bitip de uyandığında zaten başta da kendi uyumuştu ya, bebek şöyle bi bakınacak" yaw oda da karanlık,herkes fosur fosur uyuyo galiba, aman ben de uyuyayım bari yapacak bişi yok deyip geri uyuyacak. Esasen aynı durum biz büyükler için bile geçerliymiş.Uyku dediğimiz şey kesintisiz bir eylem değil, bir kaç saatlik döngülermiş.Biz de her döngü bitiminde uyanıyormuşuz ama sağa sola dönüp, popomuzu attırınca hooop yeni döngüye geçmiş oluyormuşuz.Bebeklerle aramızdaki fark, bebeklerin döngüleri daha kısa ve bize göre daha hızlı uyanıklık durumuna geçebilmeleri.
Ayşe 'deki temel sıkıntı emerek uyumaya fena halde alışmış bir bebek olması. En tehlikeli uyutma yöntemi de esasen bu çünkü döngüsü bitip uyandığında benden başka onu uykuya yatıracak kimse yok.
Ekim ortası gibi,Ayşe 7,5 aylıkken uyku eğitimi uygulamalarına başladım.
İlk iş, beşiği iptal ettik ( zaten sıradaki kuzenin yatağı olacak kısa zaman sonra) ve Ayşe' yi odasına geçirdim.Akşam yemeği, sonra banyo vs (malum uyku rutini de yaratmamız gerekiyor) derken iyice mayışan Ayşe ile odasına geçtim ve başladık uyutma rutinine.
Ninni söyledim, hafifçe salladım,pışpışladım, azcık uyku sinyalleri verince de yatağına yatırdım Ayşe'yi. Kucaktan yatağa geçince mızıldanmaya başlaması 1 dakika bile sürmedi.
Sakin şekilde yanına otırdum.Kolunu yatağının parmaklıklarından uzatıp poposuna pışpış yapmaya başladım.Ayşe " noluyoruz" bakışları attı önce, anlamadı.Ama asıl istediği şey (yani meme!!) hala gelmediği için bir süre sonra mızıldanmaların şiddeti arttı ve ağlamaya dönüştü.
Hemen kaldırdım,kucağıma aldım,sustu.
Yatırdım.
10 saniye sonra tekrar ağlamaya başladı.
Kaldırdım,sustu,yatırdım,ağladı,kaldırdım,sustu.....
Bu şekilde 7-8 tur gittik.
Odaya girişimizden beri 40 dakikayı geçmişti ve Ayşe'de uyku belirtisi hiç olmadığı gibi daha da uyanıktı artık.
Ver artık şunu anne ne saçmalıyorsun diyor gibiydi sanki.
Daha fazla denememeye karar verdim, emzirdim, hemen uyudu, yatırdım.Anında uyandı,bir daha emzirdim, bu defa uyanmadı.
Kamerasını açtım,parmak ucuma basa basa çıktım.
1 saat 10 dakikada uyumuştu. Hem de yine de sonu emzirmeyle bitmişti.
O gece Ayşe her 120 dakikada bir uyandı.Odadaki hoparlörden sesini duyduğum anda eşim de rahatsız olup uyanmasın diye hemen yataktan fırladım, koşa koşa odasına gittim.Aşırı uykum olduğu için emzirdim,uyuttum,tekrar yatağa döndüm.
Ertesi gün yeniden denedim.Birebir aynı şeyler oldu.Bu defa ben de biraz inat ettiğim için emzirmeden uyutma denemeleri kısmı daha da uzun sürdü.
Sonuç: yine emerek uyudu, 1 saat 45 dakika sürdü.
Sonraki gün tekrar.Bu defa emzikle de denemeler yapmak istedim.Normalde Ayşe hiç emzik kullanmıyor ama zaman zaman Sophia onu emzikle uyutuyordu.(emzik ne süper bişi bu arada) Yatırdıktan sonraki ağlama evresine geçildiğinde,ağzına emzik vermek istedim; tabi ki almadı.Kaldırdım, kucakta tekrar denedim, daha da şiddetli ağlamaya başladı.
Emziği göğsüme yaklaştırıp emzirir gibi yapayım dedim, hemen heyecanlandı,ağzına meme yerine emzik gelince tekrar ağlamaya başladı.Emzik işini bırakıp, son 2 gündür denediğim yöntemleri yapmaya başladım.
3. gün sonuç: tabi ki emerek uyudu, bu defa 2 saati geçmişti.
Ve bu 3 günün sonunda Ayşe'nin 120 dakikada bir uyanma rutini hiç değişmediği gibi, eskiden mıkırdanarak tatlı tatlı uyanan çocuk artık avazı çıktığı kadar bağırarak uyanıyor.Direk ağlayarak çağırıyor bizi.
Dördüncü gün- artık daha az hevesle- yine aynı şeyleri yaptım.Bu defa yatağın üzerine eğilerek pışpışladım Ayşe'yi. Emzik vermeyi denedim vs. Yine 1 saati geçtik ve Ayşe yaklaşık 10 dakikadır kesintisiz ağlarken son bir defa emziği deniyeyim dedim.Ayşe birden " anneee memeee" dedi.
Kalakaldım.
Hay Kim'e de West'e de dedim.
Çıkarıp emzirdim hemen.Uyudu.
Yatırdım.Aşırı derecede ağladığı için Ayşe bitap durumdaydı , yatırınca uyanma olmadı.
Yatak odasına gittim ve kararımı verdim: bu evde emzirme dönemi bitene kadar uyku eğitimi olmayacak artık..
Tabi ki 120 dakika sonra Ayşe tekrar uyandı,onu aldım ve aramıza yatırdım! Sabaha kadar her uyandığında kalkıp emzirdim.Bazen yatırınca da uyandı, bazen uyumaya devam etti.
Ertesi gün de aynı.Sonraki gün de.
Ayşe ben bu satırları yazarken artık neredeyse 8,5 aylık ve bir süredir aramızda yatıyor. Genellikle 4-5 saatte bir uyanıyor.Bir kere onu kaldırıp emziriyorum.Geri kalan uyanmalarında yattığım yerden emziriyorum.
Şu an ihtiyacım olan uykuyu çoğu zaman alıyorum.Ayşe de daha mutlu artık.
Bu durumu bozacak tek kişi İştar. Zaman zaman o da geceyi aramızda sonlandırıyor. Yani artık yatakta minimum 3 kişiyiz, pek çok aile gibi. Hatta bu beraber uyuma durumu o kadar yaygın ki, 2*2 yatak alan aileler bile var.Uzun bir süre İştar'ı yatağa sokmadan idare ettik fakat kıllandı mı artık ne olduysa,dün gece o da aramıza katıldı.Gecenin yarısını yatakta 4 kişi geçirdik, sonra tabi ki babamız pes edip her zamanki mekanına, yani salondaki koltuğa geçti. Her sabah onu iki büklüm buluyoruz.
Ayşe ile inatlaşmanın sonu işte böyle oldu, yatakta 3 kişi.
Eylül 2016 - Time is Up, Back To Work!
Kafamda bin bir soru: emzirme işi ne olacak, doğru dürüst Türkçe bilmeyen yabancı bir bakıcıya tüm gün çocuğu nasıl emanet edeceğim,ya ağlarsa ve susmazsa,ya beni ararsa,iş yerinde sütü nasıl sağacağım..
Hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelen bayram tatili sonrası 7/24 Ayşe Mitra ile ev hanımı gibi geçirdiğim,kocamın cebinden yediğim günlerin sonuna geldik.
Hem Sophia hem de benim için gerçek mesai saatleri başladı.Bu arada ev hanımı olmayı gerçekten de çok sevdim- özellikle ev işi yapmıyorsan.Koskoca bir 6 ay kızımla doya doya öpe koklaya, emzire emzire geçti. Bu 6 ayda Ayşe'yi en fazla 3-4 saat bıraktım,koşa koşa yanına gittim.
Ve şimdi sanki hiç bir şey olmamış gibi işe başlayacağım. İstesem bu evde kalma sürecini daha da uzatabilirim ama bu durumun da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bebeğin günlük işleriyle ilgilenirken ister istemez bir rutin oluşuyor ve aslında kadın da o çarkın içinde kayboluyor. Ek gıda dönemi itibariyle hayata tekrar karışmalı, evden dışarı çıkmalı..
Benim bu anlamda şansım, kendi işimde çalışıyor olmam.Bunun esnekliğini anne olduktan sonra dibine kadar kullandım ve Ayşe de de aynı durumu devam ettireceğim.En az 2 sene bu şekilde.Daha sonra elbette tam anlamıyla rutine dönecek hayat.
Pazartesi Ayşe'yi evde bırakıp işe gidiyorum.Saat 10 gibi emzirerek evden çıkıyorum, Sophia acıkınca beni arıyor.Eve gidip emziriyorum, sonra tekrar işe.Ek gıda öğünlerimiz biraz daha artana kadar devam ediyoruz bu şekilde.
Fakat bu arada emzirme aralıklarım giderek seyrekleşiyor.
Sütüm azalmasın diye işyerinde sağmayı deniyorum, o da ne: çıka çıka 30 cc çıktı.Sağmaktan vazgeçiyorum.
Sütüm azaldı mı diye endişe edip oradan Ayşe'nin sık sık gece uyanmalarına bağlıyorum konuyu.
Bayramda aynı şüpheyle aldığımız Aptamil pakedini açıp deneme yapıyoruz.
Yok kesinlikle mama içmiyor.
Aksi gibi açlık belirtisi de göstermiyor hiç Ayşe. 7 saat beslenmeden durduğu oluyor.Yani teknik olarak gece kesintisiz uyumaya inanılmaz meyilli aslında.
Derken 7. ay sonlarında artık rutin oluşturuyorum.Hala veremediğim doğum kilolarım var, yaklaşık 6 kilo.Sabahları emzirip spora gidiyorum çoğu günler.Oradan da işe. Evden çıkışım 9 gibi, gelişim 5:30 gibi. Gelir gelmez de emziriyorum ama aradaki 8 saatte Ayşe sebze,yoğurt ve meyve yiyor. Pek süt içmeye de zamanı yok aslında.
Kameradan bakıyorum ara sıra.
Garip oluyorum bazen.Hem dışarı çıkıp,çalışıp hayata karışmak istiyorum hem de 7/24 Ayşe ile olmak istiyorum.
Üstelik Ayşe ile dolu dolu geçirdiğimiz zaman aslında o kadar az ki..Saat 5:30 gibi eve geldikten 1 saat sonra da İştar okuldan geliyor.Ve benim İştar mesaim başlıyor.Ya onu banyo yaptırıyorum,ya parka indiriyorum.Şimdilik ikisini birlikte tutmam çok zor.
Sefa günlerinin sonu geldi, artık Ayşe de çalışan annenin kızı oldu..
Hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelen bayram tatili sonrası 7/24 Ayşe Mitra ile ev hanımı gibi geçirdiğim,kocamın cebinden yediğim günlerin sonuna geldik.
Hem Sophia hem de benim için gerçek mesai saatleri başladı.Bu arada ev hanımı olmayı gerçekten de çok sevdim- özellikle ev işi yapmıyorsan.Koskoca bir 6 ay kızımla doya doya öpe koklaya, emzire emzire geçti. Bu 6 ayda Ayşe'yi en fazla 3-4 saat bıraktım,koşa koşa yanına gittim.
Ve şimdi sanki hiç bir şey olmamış gibi işe başlayacağım. İstesem bu evde kalma sürecini daha da uzatabilirim ama bu durumun da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bebeğin günlük işleriyle ilgilenirken ister istemez bir rutin oluşuyor ve aslında kadın da o çarkın içinde kayboluyor. Ek gıda dönemi itibariyle hayata tekrar karışmalı, evden dışarı çıkmalı..
Benim bu anlamda şansım, kendi işimde çalışıyor olmam.Bunun esnekliğini anne olduktan sonra dibine kadar kullandım ve Ayşe de de aynı durumu devam ettireceğim.En az 2 sene bu şekilde.Daha sonra elbette tam anlamıyla rutine dönecek hayat.
Pazartesi Ayşe'yi evde bırakıp işe gidiyorum.Saat 10 gibi emzirerek evden çıkıyorum, Sophia acıkınca beni arıyor.Eve gidip emziriyorum, sonra tekrar işe.Ek gıda öğünlerimiz biraz daha artana kadar devam ediyoruz bu şekilde.
Fakat bu arada emzirme aralıklarım giderek seyrekleşiyor.
Sütüm azalmasın diye işyerinde sağmayı deniyorum, o da ne: çıka çıka 30 cc çıktı.Sağmaktan vazgeçiyorum.
Sütüm azaldı mı diye endişe edip oradan Ayşe'nin sık sık gece uyanmalarına bağlıyorum konuyu.
Bayramda aynı şüpheyle aldığımız Aptamil pakedini açıp deneme yapıyoruz.
Yok kesinlikle mama içmiyor.
Aksi gibi açlık belirtisi de göstermiyor hiç Ayşe. 7 saat beslenmeden durduğu oluyor.Yani teknik olarak gece kesintisiz uyumaya inanılmaz meyilli aslında.
Derken 7. ay sonlarında artık rutin oluşturuyorum.Hala veremediğim doğum kilolarım var, yaklaşık 6 kilo.Sabahları emzirip spora gidiyorum çoğu günler.Oradan da işe. Evden çıkışım 9 gibi, gelişim 5:30 gibi. Gelir gelmez de emziriyorum ama aradaki 8 saatte Ayşe sebze,yoğurt ve meyve yiyor. Pek süt içmeye de zamanı yok aslında.
Kameradan bakıyorum ara sıra.
Garip oluyorum bazen.Hem dışarı çıkıp,çalışıp hayata karışmak istiyorum hem de 7/24 Ayşe ile olmak istiyorum.
Üstelik Ayşe ile dolu dolu geçirdiğimiz zaman aslında o kadar az ki..Saat 5:30 gibi eve geldikten 1 saat sonra da İştar okuldan geliyor.Ve benim İştar mesaim başlıyor.Ya onu banyo yaptırıyorum,ya parka indiriyorum.Şimdilik ikisini birlikte tutmam çok zor.
Sefa günlerinin sonu geldi, artık Ayşe de çalışan annenin kızı oldu..
Uykuuuu Biraz Uykuuuu
Neredeeeen nereye geldik a dostlar.".Mucize bebek, olmaz böyle şey, tü tü maşallah" derken Ayşe Mitra gece boyu iki saatte bir ve sabaha karşı artık saat başı uyanan bir bebek haline geldi.
Eskiden uyansa dahi hemen emzirirdim ve yatağına uyumuş şekilde geri yatırırdım.
Hahaayyt, artık bu da işlemiyor bizde cicim!Uyanıyor, emziriyorum, pış pışlıyorum; yatağına yatırıyorum ve hop yine gözler açık!!
Her uyanma seansı bir öncekinden daha uzun sürüyor artık.
Doktoruma danışıyorum, şunu diyor: emerek uyumaya alışmış bebeklerde sık uyanma her zaman görülen bir durum.Hiç olmazsa bir emme seansını atlat, zamanla 4 saatte bire çıkar uyanmaları..
Tabi söylemesi yapmasından daha kolay..Hemen deniyorum aynı akşam..Pışpışlıyorum, ninni söylüyorum,kucağımda sallıyorum..Mümkün değil, uyumuyor.Sallayınca bile uyumayan bir bebek Ayşe Mitra. Yarım saat sonra pes ediyorum ve emziriyorum, bi süre sonra uyuyor..
Beşiğine yatırıyorum, uyanınca da beşiği sallamaya başlıyorum bu defa.Tabi ki uyumuyor..Tekrar alıyorum, pışpışlıyorum,ninni söylüyorum,kucağımda salıyorum..Uyumuyor uyumuyor uyumuyor!!
Pes edip emziriyorum, bi süre sonra uyuyor..
Hah işte bu noktadan sonra şans faktörü devreye giriyor..Uyanmazsa ne ala,uyanırsa haydii sil baştan
Peki ne oldu da bu duruma geldi bu çocuğun uykusu?
Aniden sütüm mü azaldı?Yapısı mı değişti? Büyüme sıçramasına mı girdi?
Ne oldu ne oldu ne oldu...
Bunları düşünerek uyuyakalıyorum..
Saat 03:10
Birden irkilerek uyanıyorum:İştar sesleniyor odadan. "Anneee anneeee anneeeee"
O kadar uykum var ki gözümü bile açamıyorum
Sesin şiddeti yükseliyor: " anneee anneeee anneeee"
Vazgeçmiyor.
Kalkıp bu defa İştar'ın yanına gidiyorum.Korkmuş, beni yanında istiyor.
Yanına uzanıyorum,anında uyumaya başlıyorum..
Birden irkilerek uyanıyorum: Ayşe Mitra uyanmış.
O kadar uykum var ki gözümü bile açamıyorum
Sesin şiddeti yükseliyor ve ağlamaya dönüşüyor
Vazgeçmiyor.
Kalkıp yatak odasına geri dönüyorum.Pışpışlıyorum, ninni söylüyorum,kucağımda sallıyorum..Mümkün değil, uyumuyor..
Pes edip emziriyorum, bi süre sonra uyuyor..
Saat 4:45
Ve toplasan 3 saat ancak uyumuşumdur..
Eskiden uyansa dahi hemen emzirirdim ve yatağına uyumuş şekilde geri yatırırdım.
Hahaayyt, artık bu da işlemiyor bizde cicim!Uyanıyor, emziriyorum, pış pışlıyorum; yatağına yatırıyorum ve hop yine gözler açık!!
Her uyanma seansı bir öncekinden daha uzun sürüyor artık.
Doktoruma danışıyorum, şunu diyor: emerek uyumaya alışmış bebeklerde sık uyanma her zaman görülen bir durum.Hiç olmazsa bir emme seansını atlat, zamanla 4 saatte bire çıkar uyanmaları..
Tabi söylemesi yapmasından daha kolay..Hemen deniyorum aynı akşam..Pışpışlıyorum, ninni söylüyorum,kucağımda sallıyorum..Mümkün değil, uyumuyor.Sallayınca bile uyumayan bir bebek Ayşe Mitra. Yarım saat sonra pes ediyorum ve emziriyorum, bi süre sonra uyuyor..
Beşiğine yatırıyorum, uyanınca da beşiği sallamaya başlıyorum bu defa.Tabi ki uyumuyor..Tekrar alıyorum, pışpışlıyorum,ninni söylüyorum,kucağımda salıyorum..Uyumuyor uyumuyor uyumuyor!!
Pes edip emziriyorum, bi süre sonra uyuyor..
Hah işte bu noktadan sonra şans faktörü devreye giriyor..Uyanmazsa ne ala,uyanırsa haydii sil baştan
Peki ne oldu da bu duruma geldi bu çocuğun uykusu?
Aniden sütüm mü azaldı?Yapısı mı değişti? Büyüme sıçramasına mı girdi?
Ne oldu ne oldu ne oldu...
Bunları düşünerek uyuyakalıyorum..
Saat 03:10
Birden irkilerek uyanıyorum:İştar sesleniyor odadan. "Anneee anneeee anneeeee"
O kadar uykum var ki gözümü bile açamıyorum
Sesin şiddeti yükseliyor: " anneee anneeee anneeee"
Vazgeçmiyor.
Kalkıp bu defa İştar'ın yanına gidiyorum.Korkmuş, beni yanında istiyor.
Yanına uzanıyorum,anında uyumaya başlıyorum..
Birden irkilerek uyanıyorum: Ayşe Mitra uyanmış.
O kadar uykum var ki gözümü bile açamıyorum
Sesin şiddeti yükseliyor ve ağlamaya dönüşüyor
Vazgeçmiyor.
Kalkıp yatak odasına geri dönüyorum.Pışpışlıyorum, ninni söylüyorum,kucağımda sallıyorum..Mümkün değil, uyumuyor..
Pes edip emziriyorum, bi süre sonra uyuyor..
Saat 4:45
Ve toplasan 3 saat ancak uyumuşumdur..
22 Kasım 2016 Salı
Sepet Bebeği Ayşe Mitra'nın Dönüşümü
Ayşe Mitra ile günlerimiz çok kolay..İnanılmaz sorunsuz bir bebek.Tabi,emdiği sürece.
Mızıldanıyor mu, haydi meme..
Uyuması mı gerekiyor, hooop meme..
Yaz geliyor, Çeşme'ye taşınıyoruz. Bana mısın dercesine, bazen geceleri 8 saat kesintisiz uyuduğu oluyor. Gündüzleri de ya sitede takılıyoruz yada kızları arabanın arkasına atıp bir plaja..
Eğer gittiğim yerde annemler yoksa,yanıma mutlaka Sophia'yı da alıyorum.Emzirme zamanı geldiğinde gidip emziriyorum, kalan zamanlarda Sophia ilgileniyor Ayşe Mitra ile.
Yaz boyu esasen tek derdim İştar oluyor. Ayşe Mitra'nın hiç ağırlığı yok, olsa da hoop hemen bakıcısına havale ediyorum.Gündüzleri uykusuzluk durumu devam ediyor fakat bunun dışında her şey harika gidiyor.
O kadar ki, 4 aylık rutin kontrolü atlıyoruz,İzmir'e gitmiyoruz.Aşıları da Çeşme'deki sağlık ocağında oluyor.
Fakat 5. ay itibariyle bu saadet durumu bozulmaya başlıyor.
Bir gece her zaman mışıl mışıl uyuyan çocuk uyumuyor, sürekli mızıldanıyor.
Ateşlenmiş!!
Kalkıp ölçüyorum, 38 derece!
Panik oluyorum.Hemen banyo ve verebildiğim kadar Calpol.Emdiği için ateş düşürücüyü vermek de çok sıkıntılı oluyor.Ne kadarını aldığını kestiremiyorum.
Atlayıp İzmir'deki en yakın hastanenin aciline gidiyoruz.Doktor diyor ki, ishal olacak, o da ateş yapar.Hemen bi kaka numunesi alalım.Sabaha kadar kaka için bekliyoruz ama yok bir şey.Çeşme'ye dönüyoruz. Gün içinde kaka geliyor, ve iki kavanoz kaka için tekrar İzmir'e gidiyoruz.
Sonuçlar temiz.İshal de yok
Ayşe Mitra'nın keyfi de yerinde, bir daha ateş de çıkmıyor. Kendi doktorumuz idrara neden bakmadılar ki diyor ama ateş vs devam etmeyince çok da üzerinde durmuyoruz.
Size önemli tavsiye:acildeki doktorlara güvenmeyin!!!
Bir hafta sonra Ayşe Mitranın ateşi tekrar yükseliyor ve bu defa düşmeyen inatçı bir ateş. Banyo ,Calpol bana mısın demiyor. 39 lardan ancak 38,3 lere düşüyor ve hemen artmaya devam ediyor.
Tekrar acile gidiyoruz.Orada daha düşük ölçüyorlar, ateşi yok deyip eve yolluyorlar.
Ertesi gün de ateş kritik olmasa da devam ediyor ve tabi ki Çeşmedeki hastaneye tekrar gidiyoruz.
Nihayet idrarına bakmak akıllarına geliyor.Zaten acilde çocuk doktoru olmadığı için ancak gündüz gidebiliyoruz.
Teşhis: idrar yolları iltihabı, hem de ileri seviyede!
Doktor damar yolundan antibiyotik tedavisi öneriyor.
Korkuyorum.Hemen atlayıp İzmir'e gidiyoruz. Tahlilller vs derken akşam 9 larda hala hastanedeyiz.
Ve evet, kesinlikle damardan antibiyotik şart.
1 hafta boyunca her gün poliklinikte iğne yiyor Ayşe Mitra.Ve sonunda da kurtuluyoruz bu hastalıktan.
Hastalığı süresince keyfi yine de yerinde fakat artık hayatımda çok önemli bir şey eksik: gece uykusu!!!..
Ayşe Mitra bir şekilde geceleri uyanmaya alışıyor..Önce 4 saatte bir, sonra 3 saatte bir ve son olarak 2 saatte bire düşürüyor uyanma sıklığını.Sadece emerek uyuyor.
Eylül, 2016. Ayşe Mitra 6 aylık ve ben geceleri 2 saatte bir uyanıyorum..
Başa döndüm
Mızıldanıyor mu, haydi meme..
Uyuması mı gerekiyor, hooop meme..
Yaz geliyor, Çeşme'ye taşınıyoruz. Bana mısın dercesine, bazen geceleri 8 saat kesintisiz uyuduğu oluyor. Gündüzleri de ya sitede takılıyoruz yada kızları arabanın arkasına atıp bir plaja..
Eğer gittiğim yerde annemler yoksa,yanıma mutlaka Sophia'yı da alıyorum.Emzirme zamanı geldiğinde gidip emziriyorum, kalan zamanlarda Sophia ilgileniyor Ayşe Mitra ile.
Yaz boyu esasen tek derdim İştar oluyor. Ayşe Mitra'nın hiç ağırlığı yok, olsa da hoop hemen bakıcısına havale ediyorum.Gündüzleri uykusuzluk durumu devam ediyor fakat bunun dışında her şey harika gidiyor.
O kadar ki, 4 aylık rutin kontrolü atlıyoruz,İzmir'e gitmiyoruz.Aşıları da Çeşme'deki sağlık ocağında oluyor.
Fakat 5. ay itibariyle bu saadet durumu bozulmaya başlıyor.
Bir gece her zaman mışıl mışıl uyuyan çocuk uyumuyor, sürekli mızıldanıyor.
Ateşlenmiş!!
Kalkıp ölçüyorum, 38 derece!
Panik oluyorum.Hemen banyo ve verebildiğim kadar Calpol.Emdiği için ateş düşürücüyü vermek de çok sıkıntılı oluyor.Ne kadarını aldığını kestiremiyorum.
Atlayıp İzmir'deki en yakın hastanenin aciline gidiyoruz.Doktor diyor ki, ishal olacak, o da ateş yapar.Hemen bi kaka numunesi alalım.Sabaha kadar kaka için bekliyoruz ama yok bir şey.Çeşme'ye dönüyoruz. Gün içinde kaka geliyor, ve iki kavanoz kaka için tekrar İzmir'e gidiyoruz.
Sonuçlar temiz.İshal de yok
Ayşe Mitra'nın keyfi de yerinde, bir daha ateş de çıkmıyor. Kendi doktorumuz idrara neden bakmadılar ki diyor ama ateş vs devam etmeyince çok da üzerinde durmuyoruz.
Size önemli tavsiye:acildeki doktorlara güvenmeyin!!!
Bir hafta sonra Ayşe Mitranın ateşi tekrar yükseliyor ve bu defa düşmeyen inatçı bir ateş. Banyo ,Calpol bana mısın demiyor. 39 lardan ancak 38,3 lere düşüyor ve hemen artmaya devam ediyor.
Tekrar acile gidiyoruz.Orada daha düşük ölçüyorlar, ateşi yok deyip eve yolluyorlar.
Ertesi gün de ateş kritik olmasa da devam ediyor ve tabi ki Çeşmedeki hastaneye tekrar gidiyoruz.
Nihayet idrarına bakmak akıllarına geliyor.Zaten acilde çocuk doktoru olmadığı için ancak gündüz gidebiliyoruz.
Teşhis: idrar yolları iltihabı, hem de ileri seviyede!
Doktor damar yolundan antibiyotik tedavisi öneriyor.
Korkuyorum.Hemen atlayıp İzmir'e gidiyoruz. Tahlilller vs derken akşam 9 larda hala hastanedeyiz.
Ve evet, kesinlikle damardan antibiyotik şart.
1 hafta boyunca her gün poliklinikte iğne yiyor Ayşe Mitra.Ve sonunda da kurtuluyoruz bu hastalıktan.
Hastalığı süresince keyfi yine de yerinde fakat artık hayatımda çok önemli bir şey eksik: gece uykusu!!!..
Ayşe Mitra bir şekilde geceleri uyanmaya alışıyor..Önce 4 saatte bir, sonra 3 saatte bir ve son olarak 2 saatte bire düşürüyor uyanma sıklığını.Sadece emerek uyuyor.
Eylül, 2016. Ayşe Mitra 6 aylık ve ben geceleri 2 saatte bir uyanıyorum..
Başa döndüm
Ayşe Mitra ile Lohusa Hayatı-İlk 40 Gün
Harika hissediyorum kendimi.Ağrım,sızım hiç bir şeyim yok; sütüm inanılmaz iyi, üstelik artanını da sağıp buzluğa atıyorum.İştar sabah 9'da gidiyor, akşam 6'ya kadar yok.Gün içinde Ayşe Mitra ile ben baş başayız. Fakat bir sıkıntımız var, minnoş kesinlikle gündüzleri uyumuyor!
O gece 6 saat kesintisiz uyuyan çocuk, gündüz yarım saat sonra gözleri açıyor.Bebek uyutmada klasik yöntemler olan pusetle gezdirme, kucakta sallama vs hiç biri işe yaramıyor.Bazı günleri sıfır uykuyla bile geçirdiğimiz oluyor
Fakat işin ilginci,Ayşe Mitra uyumamasına rağmen öyle huysuz bir çocuk filan değil, etrafa gülücükler saçıyor.Ancak acıkırsa filan ağlıyor.
Gaz vs durumlarımız da pek yok gibi.
Tek sıkıntı günde 18-20 saat uyuması gereken bir bebeğin ancak 10 saat filan uyuması.
Boy ,kilo her şey 90 persentilden ilerliyor.20 günlükken mevlüdümüzü de yaptık, doğumda gelemeyen akrabalar Ayşe Mitra'yı görmüş oldular.
Süt akışı muazzam, 3 saat emzirmezsem inanılmaz bir ağrı başlıyor, kollarımı kaldıramıyorum.Hala göğüs kalkanı kullandığım için sütler orada da birikiyor.Dikkatli davranmazsam foşşş yerler süt içinde kalıyor..
Kusmuk,çiş, kaka..Hayatımda artık bu üçlü var.Ayşe Mitra inanılmaz kusuyor. Bazen standart beslenme sonrası kusuk, bazen de bütün üstü başı rezil edecek seviyede.
Ayşe Mitra'yı kucağa almak isteyene ilk uyarımız " aman ağlar filan" değil, " dikkat fena kusar" şeklinde.Giydiğimiz her şey bir kaç saat sonra kirli sepetinde..
Sitenin yürüyüş parkurunda ana kız yürüyüşlere başladık..Çok komik, aylarca karnımda olan bebek şimdi pusetinde ve biz hala aynı yollarda yürüyoruz.
O gece 6 saat kesintisiz uyuyan çocuk, gündüz yarım saat sonra gözleri açıyor.Bebek uyutmada klasik yöntemler olan pusetle gezdirme, kucakta sallama vs hiç biri işe yaramıyor.Bazı günleri sıfır uykuyla bile geçirdiğimiz oluyor
Fakat işin ilginci,Ayşe Mitra uyumamasına rağmen öyle huysuz bir çocuk filan değil, etrafa gülücükler saçıyor.Ancak acıkırsa filan ağlıyor.
Gaz vs durumlarımız da pek yok gibi.
Tek sıkıntı günde 18-20 saat uyuması gereken bir bebeğin ancak 10 saat filan uyuması.
Boy ,kilo her şey 90 persentilden ilerliyor.20 günlükken mevlüdümüzü de yaptık, doğumda gelemeyen akrabalar Ayşe Mitra'yı görmüş oldular.
Süt akışı muazzam, 3 saat emzirmezsem inanılmaz bir ağrı başlıyor, kollarımı kaldıramıyorum.Hala göğüs kalkanı kullandığım için sütler orada da birikiyor.Dikkatli davranmazsam foşşş yerler süt içinde kalıyor..
Kusmuk,çiş, kaka..Hayatımda artık bu üçlü var.Ayşe Mitra inanılmaz kusuyor. Bazen standart beslenme sonrası kusuk, bazen de bütün üstü başı rezil edecek seviyede.
Ayşe Mitra'yı kucağa almak isteyene ilk uyarımız " aman ağlar filan" değil, " dikkat fena kusar" şeklinde.Giydiğimiz her şey bir kaç saat sonra kirli sepetinde..
Sitenin yürüyüş parkurunda ana kız yürüyüşlere başladık..Çok komik, aylarca karnımda olan bebek şimdi pusetinde ve biz hala aynı yollarda yürüyoruz.
21 Kasım 2016 Pazartesi
Evde Dört Kişi,İlk Bir Hafta
Sağlık sektörünün geldiği acı bir nokta,şu cümleyi duymaktan sistem adına utanıyorum: "helal olsun,nasıl da normal doğurdun, korkmadın mı,acımadı mı"
Adı üstünde "normal" yapma metodu belli olan bir şey, 25 senede tercihli hale dönüştü.Tıp sektörü ilerleyip epizyosuz, ağrısız,risklerin minimize edildiği normal doğum yöntemlerini destekleyeceğine;anne adaylarını doğum yapmaktan korkar hale getirdiler.Sezeryana doğum diyemiyorum zira bu işlem ameliyathaneye girip, karnını yarıp bebeği alma operasyonu biliyorsunuz.
Normal doğurursa canı yanacak,acıyacak;vücudunda deformasyon olacak. Hem riskleri de var.Oysa sezeryan kolay, risksiz, beş dakikada bebeği kucağına veriyorlar.Bu söylemi kafalara yerleştiren de doktorlar. Sistem sezeryan üzerine işlediği için de özellikle özel hastanelerde ebe hemşireler yeterince normal doğum vakası görmüyorlar, bu konuda uzmanların da bilgi eksikliği çok.
İşte bu yüzden etrafımda doğum yapmış kadınlardan normal doğumu tercih eden bir elin parmağını maalesef geçmiyor. Ve bu sebepten hastanede iki gün yatıyorlar, yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Eve geçtiklerinde de ameliyat yerleri ağrıdığı için emzirirken zorlanıyorlar, insan içine bir haftadan önce çıkamıyorlar.
Ayşe Mitra doğduktan 6 saat sonra ben hastaneden taburcu oldum.Herhangi bir ağrım yoktu; rahat rahat da emziriyordum.Akşam eve geldim, ertesi gün öğlene doğru İstanbul'dan arkadaşlarım geldi, bir tanesi de yatılı olarak hem de.Yani 24 saat geçmeden ben evde annem,kız kardeşim,eşimin akrabaları ve kendi arkadaşlarım,çoluk çocuk 11 kişiyi misafir olarak ağırladım,hatta onlar gelmeden önce evi filan süsledim.Gelen arkadaşlarım akşam yemeği dahil gece yarısına kadar bizimleydiler, iyi ki de geldiler, çok mutlu olduk.
Tabi bu işin güzel kısmı.Ayşe Mitra doğduktan sonraki gün tıpkı ablası gibi sarılık belirtileri göstermeye başladı. Sürekli uyuyor, emmek istemiyor, güçsüz şekilde emip sonra yeniden uykuya dalıyordu.Rengi de sararmaya başlamış gibiydi sanki.Önceki tecrübeme dayanarak, Ayşe Mitra'yı üç günlükken kapıp doktora götürdüm. Bilurubin ölçüldü, 13'tü, yüksekti.Ama kilosundan dolayı doktorumuz durumun fazla ilerlemeyeceğini düşünüyordu.Bu arada yine sağ göğsümde sütler bloke olmuştu ve acilen masajla orayı rahatlatmam gerekiyordu.Ayşe Mitra'yı sürekli emziriyordum ama görünüşe göre depodaki 200 cclik sütten 15-20 cc ancak içiyordu.
Panik oldum ve mama vermeye başladım Tabi önce emziriyordum.Karnı tok olursa vücuttaki bilurubini atabilirdi. Ve hemen emzirme kampına soktum kendimi ki bir an önce sütüm yerine gelsin.İştar okula gittikten sonra Ayşe Mitra ile yatak odasına kapandık, sadece emzirdim, uyuttum,uyudum,yemek yedim, süt sağdım,masaj yaptım.Tam 3 gün. 3. günün sonunda sütüm deyim yerindeyse "şakır şakır"gelmeye başlamıştı, o kadar kontrolsüzdü ki,resmen akıyordu.
Ayşe Mitra'nın bilurubin seviyesi tehlikeli sınırının bir hayli altına düşmüştü,yani UV yatağına filan ihtiyaç duymayacaktık anlaşılan!
Adı üstünde "normal" yapma metodu belli olan bir şey, 25 senede tercihli hale dönüştü.Tıp sektörü ilerleyip epizyosuz, ağrısız,risklerin minimize edildiği normal doğum yöntemlerini destekleyeceğine;anne adaylarını doğum yapmaktan korkar hale getirdiler.Sezeryana doğum diyemiyorum zira bu işlem ameliyathaneye girip, karnını yarıp bebeği alma operasyonu biliyorsunuz.
Normal doğurursa canı yanacak,acıyacak;vücudunda deformasyon olacak. Hem riskleri de var.Oysa sezeryan kolay, risksiz, beş dakikada bebeği kucağına veriyorlar.Bu söylemi kafalara yerleştiren de doktorlar. Sistem sezeryan üzerine işlediği için de özellikle özel hastanelerde ebe hemşireler yeterince normal doğum vakası görmüyorlar, bu konuda uzmanların da bilgi eksikliği çok.
İşte bu yüzden etrafımda doğum yapmış kadınlardan normal doğumu tercih eden bir elin parmağını maalesef geçmiyor. Ve bu sebepten hastanede iki gün yatıyorlar, yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Eve geçtiklerinde de ameliyat yerleri ağrıdığı için emzirirken zorlanıyorlar, insan içine bir haftadan önce çıkamıyorlar.
Ayşe Mitra doğduktan 6 saat sonra ben hastaneden taburcu oldum.Herhangi bir ağrım yoktu; rahat rahat da emziriyordum.Akşam eve geldim, ertesi gün öğlene doğru İstanbul'dan arkadaşlarım geldi, bir tanesi de yatılı olarak hem de.Yani 24 saat geçmeden ben evde annem,kız kardeşim,eşimin akrabaları ve kendi arkadaşlarım,çoluk çocuk 11 kişiyi misafir olarak ağırladım,hatta onlar gelmeden önce evi filan süsledim.Gelen arkadaşlarım akşam yemeği dahil gece yarısına kadar bizimleydiler, iyi ki de geldiler, çok mutlu olduk.
Tabi bu işin güzel kısmı.Ayşe Mitra doğduktan sonraki gün tıpkı ablası gibi sarılık belirtileri göstermeye başladı. Sürekli uyuyor, emmek istemiyor, güçsüz şekilde emip sonra yeniden uykuya dalıyordu.Rengi de sararmaya başlamış gibiydi sanki.Önceki tecrübeme dayanarak, Ayşe Mitra'yı üç günlükken kapıp doktora götürdüm. Bilurubin ölçüldü, 13'tü, yüksekti.Ama kilosundan dolayı doktorumuz durumun fazla ilerlemeyeceğini düşünüyordu.Bu arada yine sağ göğsümde sütler bloke olmuştu ve acilen masajla orayı rahatlatmam gerekiyordu.Ayşe Mitra'yı sürekli emziriyordum ama görünüşe göre depodaki 200 cclik sütten 15-20 cc ancak içiyordu.
Panik oldum ve mama vermeye başladım Tabi önce emziriyordum.Karnı tok olursa vücuttaki bilurubini atabilirdi. Ve hemen emzirme kampına soktum kendimi ki bir an önce sütüm yerine gelsin.İştar okula gittikten sonra Ayşe Mitra ile yatak odasına kapandık, sadece emzirdim, uyuttum,uyudum,yemek yedim, süt sağdım,masaj yaptım.Tam 3 gün. 3. günün sonunda sütüm deyim yerindeyse "şakır şakır"gelmeye başlamıştı, o kadar kontrolsüzdü ki,resmen akıyordu.
Ayşe Mitra'nın bilurubin seviyesi tehlikeli sınırının bir hayli altına düşmüştü,yani UV yatağına filan ihtiyaç duymayacaktık anlaşılan!
18 Kasım 2016 Cuma
Emzirme Doğal Aktivite Değil Çalışarak Öğrenilen Bir şeydir,Nokta!
Taze anneler, anne adayları.Bir şekilde yolunuz bu bloğa düştüyse ve kafanızda emzirme ile ilgili sorular varsa kesinlikle doğru yerdesiniz!.Şimdi yaklaşın, size çok önemli tiyolar vereceğim ve dediklerimi yaparsanız bebeğinizi şakır şakır emzireceksiniz ve hiç mama desteğine ihtiyaç duymayacaksınız.
Hemen ön bilgi vereyim: iki kere doğum yaptım ve asla bir Holstein ineği olmadım.Emzirmek benim için hiç doğal olarak becerebildiğim bir faaliyet olamadı.Ben emzirmeyi okuyarak,deneyerek,çalışarak, kendimi kalben ve fikren hazırlayarak " öğrendim" .
Mamanın marketlerde satılmadığı,kadınların çalışmadığı ve belki de okumadığı eski dönemlerde doğum yapan kadınlar hemen inek gibi şakır şakır emzirirmiş, kabul.Ama 21. yüzyılda,kafamızda bin türlü dert-detay,algılarımız en üst seviyede,başka hayatlar yaşarken, emzirme konusu da artık tıpkı normal doğurmak gibi, dersimize çalışıp öğrenmemiz gereken bir süreç oldu.Şöyle düşünün: doğuma 3 hafta kala doğum izni aldınız, şimdi de kucağınıza bi bebek verdiler.Yahu daha 3 hafta önce işinizi idare ederken, tamamen içgüdüsel yürüyen doğum-emzirme gibi kadınsal faaliyetlere hemen adapte olmanız o kadar zor ki!
Öncelikle şunları lütfen aklınızda tutun:
1. O bebek sizin vücudunuzda döllendi, gelişti ve çok şükür sağlıklı şekilde dünyaya getirdiniz.Bebeğiniz nasıl bir şekilde rahminizde büyüdüyse ve vücudunuz ona gerekli besinleri sağlayıp hormonal olarak da tüm gebelik sürecinde yeterli desteği verdiyse, aynı mekanizma bebeğiniz için gerekli sütü de üretecektir,bundan hiç endişeniz olmasın. Üretilecek olan süt "bebeğinizin ihtiyacı" kadar olacaktır.
2. Doğumu nasıl yaptığınızın süt üretiminizle inanın hiç bir ilgisi yok. Benim ilk doğumum normal oldu ama daha hastaneden çıkmadan İştar'a mama verdiler, sonrasında da emzirsem bile hep mama desteği aldık.Ben içten içe İştar'ın aslında asıl mama ile doyduğunu, benim sütümün ona ekstradan gittiğini düşünür ve görev icabı emzirirdim. Bir başka arkadaşım sezeryanla doğum yaptı,3 gün içinde süt trafiği başlamıştı ve 1-2 biberon dışında bebeğine hiç mama vermedi.
3.Süt üretimi ilk 40 gün tamamen ruhsal ve beyinsel bir sürecin sonucudur.Sonraki günlerde ise arz-talep dengesi oturacağı için işlem otomatik gerçekleşir.Yani çok net söylüyorum: "bebeğini can-ı gönülden emzirmek isteyen anne,eninde sonunda bebeğini doyuracak süt üretimini gerçekleştirir". Bakın, eğer sütünüz yeterli değilse - ki gerçekten öyle bir durum SİZ istediğiniz için oluşur- aşağıdaki bilinçaltı sebeplerinden en az birisi sizin için geçerlidir.Lütfen samimi olarak okuyun, çünkü sorunun çözümü için önce kök nedenine inmemiz ve çözümlememiz lazım:
- Emzirirsem bebek bana bağımlı hale gelir, onu güvendiğim kişilere emanet edip kendime zaman ayıramam. Ama mamayla beslense, arada sırada kaçamak yapabilirim
- Annemin de sütü yokmuş, dolayısıyla muhtemelen benim de sütüm olmayacak.Bu konuda boşa çaba sarf edip de kendimi zora sokmanın bir anlamı yok.
- Emziriyorum ama göğüs uçlarım inanılmaz acıyor,çok canım yanıyor.Dayanamayacağım galiba.
-Emziriyorum ama bebek sürekli aç gibi görünüyor, hep memede kalmak istiyor.Mama da versem iyi olacak.
-Benim sütüm zaten doyurucu, besleyici değildir, su gibi bir şey.Mama ile desteklemek lazım,yoksa mazallah çocuğum aç kalır!
-Mutsuzum,yorgunum, her şey üstüme geliyor,ağlayacak gibi oluyorum,alınganım,sinirliyim.
4. Hemen o elinizdeki helvayı ve bilimum sütlü tatlıları bırakın!!Süt üretiminize sudan başka yarayan aslında pek de bir şey yok. Ha ben ısırgan otu çayı ve dereotunun faydasını gördüm ama muhtemelen faydalı olacağına kendimi inandırdığım için oldu bu.
5. Uykusuzluk süt üretiminizi kesinlikle etkiler. Bu yüzden bebeğiniz uyurken bir şekilde kestirmeye bakın.
6.Hiç yeni doğum yapmış kedi- köpek gördünüz mü? Hiç bir yere kıpırdamadan,sadece yiyip içip emzirerek geçirirler günlerini. "Hiç bir şey yapmadan" lafı elbette pek çoğumuz için çok iddialı ama hiç olmazsa ilk 10 gün içinde şöyle 2-3 günü bebeğinizle baş başa ve sadece yiyip içip, uyuyup emzirerek geçirmeniz mümkün mü? Yardım alabileceğiniz birilerini ayarlayamaz mısınız? Uzmanlar bu 2-3 günlük eve kapanma durumuna " emzirme kampı" diyorlar ve kesinlikle çok ama çok işe yarıyor.İşte o süreçte bir şekilde süt üretiminiz doruğa çıkıyor ve artık mama takviyesine ihtiyaç duymadan bebeğinizi doyurur hale geliyorsunuz. Ben Ayşe Mitra 1 haftalıkken,bunu gündüzleri uyguladım.Yani yatak odamın kapısını kapattım, elime telefonumu ve ipad'imi alıp, sadece sürekli emzirerek,uyuyarak,yiyip içerek 3 gün geçirdim.Akşamları İştar okuldan geldiği için kamp alanından çıkmak zorunda kalıyordum tabi.Fakat bu 3 günün sonunda sütüm mucizevi şekilde 3-5 katına filan çıktı ve kesinlikle ilave bir desteğe ihtiyaç olmadan bebeğime yetebilir bir hale geldim.
7. İlk 40 gün göğüs uçlarınızda hassasiyet olması kadar doğal bir şey yok! Fakat durumunuz aşağıdaki gibi ise, yüksek ihtimalle yanlış emziriyorsunuz ve acilen doğru emzirmeyi bir şekilde becermeniz gerekiyor!
- göğüs uçlarında kanama, iyileşmeyen yaralar
- emzirme sırasında dayanılmayacak kadar ağrı,sancı
- göğüslerden birinde yada her ikisinde sertlik,yada yumru şeklinde sertlik
Yani canınızın yanmadığı bir pozisyon bulana kadar denemeye devam edin. Lohusalık = can yanması değildir, unutmayın!
8.Bebeğinizi emzirdikten sonra bile göğsünüz hala sert ise, süt kanallarında tıkanma olduğunu ve bebeğinizin aslında yeterli beslenmediğini, sütün göğüs ucuna, aşağıya inmediğini varsayabilirsiniz.Bu duruma acilen çözüm bulmaz iseniz,bir kaç gün içinde göğsünüz şişecek,canınız yanacak ve belki de mastit olacaksınız.Yani aslında göğsünüzde 2-3 bebeğe yetecek kadar süt var şu an, fakat sütünüz göğüs ucundan çok yukarıda depolandığı için bebeğiniz iki yudum emiyor ve yorulup uyuyakalıyor!Bu durum her iki kızımda da başıma geldi! Güya bilinçli anneyiz ama o lohusalık kafasıyla insan resmen salaklaşıyor! İştar'da çok tecrübesiz olduğum için sağ göğsüm aynen yukarıda anlattığım gibi taş gibi sertleşti.Bu arada sürekli emziriyorum fakat göğsüm hiç yumuşamıyordu,üstelik İştar'ı yanlış pozisyonlarda tuttuğum için her emzirmede canım inanılmaz yanıyor, göğüs uçlarım yara içinde kalıyordu.Özellikle sağ göğsüm emzirme sırasında ve sonrasında dayanılmayacak şekilde acıyordu, resmen dişimi sıka sıka emziriyordum. 1-2 gün sonra göğüs ucumdaki açık yara enfekte oldu ve maalesef bu konuda bin türlü şey okumama rağmen hiç anlamadan mastit oldum!!.Bir gece boyunca acılar içinde göğsüme masaj yapıp oradaki sütü boşaltmaya çalıştım ama beceremedim.Sabah kalktığımda iş bitmiş, sağ göğsüm süt üretimine kapanmıştı.
Eğer benzer bir şey başınıza gelirse,panik olmayın,çaresi var. İştar'daki durum Ayşe Mitra'da da başıma geldi (yine sağ göğüstü)Tam 2 gün boyunca çok ama çok sert bir şekilde yukarıdan göğüs ucuna doğru masaj yaparak ve sürekli sağarak ve emzirerek kurtuldum bu dertten.Masajı kolaylaştırmak için evdeki zeytinyağı ve benzeri şeylerden de faydalandım.Önce sıcak havluyu beklettim, sonra masaj yaptım.Sıcak, bölgedeki damarları açarak yukarıda depolanan sütün aşağı doğru inmesine yardımcı oluyor.O yüzden lohusalara sık sık sıcak duş alın derler.
Hatta sıcak havlu çabuk soğuyor diye sıcak su torbası da kullandım. Yalnız cidden bir efor sarf ettiğimi söylemeliyim.O yüzden tavsiyem bu raddelere gelmeden önlemini almanız.
9. Ve son tavsiyem: emzirin emzirin emzirin. Saate filan bakmayın,bebeğiniz ne zaman mıkırdarsa onu emzirin.Emzirmek sadece beslenme amaçlı değildir, bebeğiniz 9 ay boyunca sizinle güven içinde, sessiz karanlık bir yerdeydi.Onun size, sizin kokunuza, sizin sıcaklığınıza her şeyden çok ihtiyacı var.
10. Bu dediklerimi yaptınız, ama hala yeterince beslenmediğini düşünüyorsunuz.Kilosunu mutlaka takip edin,kakalı çişli bez sayısına bakın.Sizin sütünüzün bebeğinize yetmemesi o kadar düşük bir olasılık ki.Ve maalesef gereksiz yere o kadar çok bebek mama takviyesi alıyor ki.Unutmayın: mama ile geçtiğiniz her öğünde süt üretiminizi azaltıyorsunuz.Ya ben emin olamıyorum, riske de girmek istemiyorum diyorsanız, o halde şunu yapın: önce emzirin, en az 20 dakika.Ve sonra mama verin.Bir süre sonra buna gerek kalmayacak bile,inanın.
Lütfen bebeğinizi sütünüzden mahrum etmeyin, bu yukarıda yazdıklarımı dikkate alın ve çocuk doktorunuzu ziyaret ettiğinizde bebeğinizin genel sağlığı kadar "emzirme" meselesini de gündeme getirin.Doktorunuzdan doğru emzirme yöntemleri konusunda tavsiyeler isteyin,bu konuyu geçiştirmeyin.
Gerçekten bebeğinizi emzirmek,sadece kendi sütünüzle beslemeyi istiyor musunuz? Tamam o zaman, kim tutar sizi!!
Hemen ön bilgi vereyim: iki kere doğum yaptım ve asla bir Holstein ineği olmadım.Emzirmek benim için hiç doğal olarak becerebildiğim bir faaliyet olamadı.Ben emzirmeyi okuyarak,deneyerek,çalışarak, kendimi kalben ve fikren hazırlayarak " öğrendim" .
Mamanın marketlerde satılmadığı,kadınların çalışmadığı ve belki de okumadığı eski dönemlerde doğum yapan kadınlar hemen inek gibi şakır şakır emzirirmiş, kabul.Ama 21. yüzyılda,kafamızda bin türlü dert-detay,algılarımız en üst seviyede,başka hayatlar yaşarken, emzirme konusu da artık tıpkı normal doğurmak gibi, dersimize çalışıp öğrenmemiz gereken bir süreç oldu.Şöyle düşünün: doğuma 3 hafta kala doğum izni aldınız, şimdi de kucağınıza bi bebek verdiler.Yahu daha 3 hafta önce işinizi idare ederken, tamamen içgüdüsel yürüyen doğum-emzirme gibi kadınsal faaliyetlere hemen adapte olmanız o kadar zor ki!
Öncelikle şunları lütfen aklınızda tutun:
1. O bebek sizin vücudunuzda döllendi, gelişti ve çok şükür sağlıklı şekilde dünyaya getirdiniz.Bebeğiniz nasıl bir şekilde rahminizde büyüdüyse ve vücudunuz ona gerekli besinleri sağlayıp hormonal olarak da tüm gebelik sürecinde yeterli desteği verdiyse, aynı mekanizma bebeğiniz için gerekli sütü de üretecektir,bundan hiç endişeniz olmasın. Üretilecek olan süt "bebeğinizin ihtiyacı" kadar olacaktır.
2. Doğumu nasıl yaptığınızın süt üretiminizle inanın hiç bir ilgisi yok. Benim ilk doğumum normal oldu ama daha hastaneden çıkmadan İştar'a mama verdiler, sonrasında da emzirsem bile hep mama desteği aldık.Ben içten içe İştar'ın aslında asıl mama ile doyduğunu, benim sütümün ona ekstradan gittiğini düşünür ve görev icabı emzirirdim. Bir başka arkadaşım sezeryanla doğum yaptı,3 gün içinde süt trafiği başlamıştı ve 1-2 biberon dışında bebeğine hiç mama vermedi.
3.Süt üretimi ilk 40 gün tamamen ruhsal ve beyinsel bir sürecin sonucudur.Sonraki günlerde ise arz-talep dengesi oturacağı için işlem otomatik gerçekleşir.Yani çok net söylüyorum: "bebeğini can-ı gönülden emzirmek isteyen anne,eninde sonunda bebeğini doyuracak süt üretimini gerçekleştirir". Bakın, eğer sütünüz yeterli değilse - ki gerçekten öyle bir durum SİZ istediğiniz için oluşur- aşağıdaki bilinçaltı sebeplerinden en az birisi sizin için geçerlidir.Lütfen samimi olarak okuyun, çünkü sorunun çözümü için önce kök nedenine inmemiz ve çözümlememiz lazım:
- Emzirirsem bebek bana bağımlı hale gelir, onu güvendiğim kişilere emanet edip kendime zaman ayıramam. Ama mamayla beslense, arada sırada kaçamak yapabilirim
- Annemin de sütü yokmuş, dolayısıyla muhtemelen benim de sütüm olmayacak.Bu konuda boşa çaba sarf edip de kendimi zora sokmanın bir anlamı yok.
- Emziriyorum ama göğüs uçlarım inanılmaz acıyor,çok canım yanıyor.Dayanamayacağım galiba.
-Emziriyorum ama bebek sürekli aç gibi görünüyor, hep memede kalmak istiyor.Mama da versem iyi olacak.
-Benim sütüm zaten doyurucu, besleyici değildir, su gibi bir şey.Mama ile desteklemek lazım,yoksa mazallah çocuğum aç kalır!
-Mutsuzum,yorgunum, her şey üstüme geliyor,ağlayacak gibi oluyorum,alınganım,sinirliyim.
4. Hemen o elinizdeki helvayı ve bilimum sütlü tatlıları bırakın!!Süt üretiminize sudan başka yarayan aslında pek de bir şey yok. Ha ben ısırgan otu çayı ve dereotunun faydasını gördüm ama muhtemelen faydalı olacağına kendimi inandırdığım için oldu bu.
5. Uykusuzluk süt üretiminizi kesinlikle etkiler. Bu yüzden bebeğiniz uyurken bir şekilde kestirmeye bakın.
6.Hiç yeni doğum yapmış kedi- köpek gördünüz mü? Hiç bir yere kıpırdamadan,sadece yiyip içip emzirerek geçirirler günlerini. "Hiç bir şey yapmadan" lafı elbette pek çoğumuz için çok iddialı ama hiç olmazsa ilk 10 gün içinde şöyle 2-3 günü bebeğinizle baş başa ve sadece yiyip içip, uyuyup emzirerek geçirmeniz mümkün mü? Yardım alabileceğiniz birilerini ayarlayamaz mısınız? Uzmanlar bu 2-3 günlük eve kapanma durumuna " emzirme kampı" diyorlar ve kesinlikle çok ama çok işe yarıyor.İşte o süreçte bir şekilde süt üretiminiz doruğa çıkıyor ve artık mama takviyesine ihtiyaç duymadan bebeğinizi doyurur hale geliyorsunuz. Ben Ayşe Mitra 1 haftalıkken,bunu gündüzleri uyguladım.Yani yatak odamın kapısını kapattım, elime telefonumu ve ipad'imi alıp, sadece sürekli emzirerek,uyuyarak,yiyip içerek 3 gün geçirdim.Akşamları İştar okuldan geldiği için kamp alanından çıkmak zorunda kalıyordum tabi.Fakat bu 3 günün sonunda sütüm mucizevi şekilde 3-5 katına filan çıktı ve kesinlikle ilave bir desteğe ihtiyaç olmadan bebeğime yetebilir bir hale geldim.
7. İlk 40 gün göğüs uçlarınızda hassasiyet olması kadar doğal bir şey yok! Fakat durumunuz aşağıdaki gibi ise, yüksek ihtimalle yanlış emziriyorsunuz ve acilen doğru emzirmeyi bir şekilde becermeniz gerekiyor!
- göğüs uçlarında kanama, iyileşmeyen yaralar
- emzirme sırasında dayanılmayacak kadar ağrı,sancı
- göğüslerden birinde yada her ikisinde sertlik,yada yumru şeklinde sertlik
Yani canınızın yanmadığı bir pozisyon bulana kadar denemeye devam edin. Lohusalık = can yanması değildir, unutmayın!
8.Bebeğinizi emzirdikten sonra bile göğsünüz hala sert ise, süt kanallarında tıkanma olduğunu ve bebeğinizin aslında yeterli beslenmediğini, sütün göğüs ucuna, aşağıya inmediğini varsayabilirsiniz.Bu duruma acilen çözüm bulmaz iseniz,bir kaç gün içinde göğsünüz şişecek,canınız yanacak ve belki de mastit olacaksınız.Yani aslında göğsünüzde 2-3 bebeğe yetecek kadar süt var şu an, fakat sütünüz göğüs ucundan çok yukarıda depolandığı için bebeğiniz iki yudum emiyor ve yorulup uyuyakalıyor!Bu durum her iki kızımda da başıma geldi! Güya bilinçli anneyiz ama o lohusalık kafasıyla insan resmen salaklaşıyor! İştar'da çok tecrübesiz olduğum için sağ göğsüm aynen yukarıda anlattığım gibi taş gibi sertleşti.Bu arada sürekli emziriyorum fakat göğsüm hiç yumuşamıyordu,üstelik İştar'ı yanlış pozisyonlarda tuttuğum için her emzirmede canım inanılmaz yanıyor, göğüs uçlarım yara içinde kalıyordu.Özellikle sağ göğsüm emzirme sırasında ve sonrasında dayanılmayacak şekilde acıyordu, resmen dişimi sıka sıka emziriyordum. 1-2 gün sonra göğüs ucumdaki açık yara enfekte oldu ve maalesef bu konuda bin türlü şey okumama rağmen hiç anlamadan mastit oldum!!.Bir gece boyunca acılar içinde göğsüme masaj yapıp oradaki sütü boşaltmaya çalıştım ama beceremedim.Sabah kalktığımda iş bitmiş, sağ göğsüm süt üretimine kapanmıştı.
Eğer benzer bir şey başınıza gelirse,panik olmayın,çaresi var. İştar'daki durum Ayşe Mitra'da da başıma geldi (yine sağ göğüstü)Tam 2 gün boyunca çok ama çok sert bir şekilde yukarıdan göğüs ucuna doğru masaj yaparak ve sürekli sağarak ve emzirerek kurtuldum bu dertten.Masajı kolaylaştırmak için evdeki zeytinyağı ve benzeri şeylerden de faydalandım.Önce sıcak havluyu beklettim, sonra masaj yaptım.Sıcak, bölgedeki damarları açarak yukarıda depolanan sütün aşağı doğru inmesine yardımcı oluyor.O yüzden lohusalara sık sık sıcak duş alın derler.
Hatta sıcak havlu çabuk soğuyor diye sıcak su torbası da kullandım. Yalnız cidden bir efor sarf ettiğimi söylemeliyim.O yüzden tavsiyem bu raddelere gelmeden önlemini almanız.
9. Ve son tavsiyem: emzirin emzirin emzirin. Saate filan bakmayın,bebeğiniz ne zaman mıkırdarsa onu emzirin.Emzirmek sadece beslenme amaçlı değildir, bebeğiniz 9 ay boyunca sizinle güven içinde, sessiz karanlık bir yerdeydi.Onun size, sizin kokunuza, sizin sıcaklığınıza her şeyden çok ihtiyacı var.
10. Bu dediklerimi yaptınız, ama hala yeterince beslenmediğini düşünüyorsunuz.Kilosunu mutlaka takip edin,kakalı çişli bez sayısına bakın.Sizin sütünüzün bebeğinize yetmemesi o kadar düşük bir olasılık ki.Ve maalesef gereksiz yere o kadar çok bebek mama takviyesi alıyor ki.Unutmayın: mama ile geçtiğiniz her öğünde süt üretiminizi azaltıyorsunuz.Ya ben emin olamıyorum, riske de girmek istemiyorum diyorsanız, o halde şunu yapın: önce emzirin, en az 20 dakika.Ve sonra mama verin.Bir süre sonra buna gerek kalmayacak bile,inanın.
Lütfen bebeğinizi sütünüzden mahrum etmeyin, bu yukarıda yazdıklarımı dikkate alın ve çocuk doktorunuzu ziyaret ettiğinizde bebeğinizin genel sağlığı kadar "emzirme" meselesini de gündeme getirin.Doktorunuzdan doğru emzirme yöntemleri konusunda tavsiyeler isteyin,bu konuyu geçiştirmeyin.
Gerçekten bebeğinizi emzirmek,sadece kendi sütünüzle beslemeyi istiyor musunuz? Tamam o zaman, kim tutar sizi!!
17 Kasım 2016 Perşembe
Ayşe Mitra ile İlk Günümüz
Uykusuzum tabi..Daha ilk günden.Doğumhaneden çıktık, Ayşe Mitra'nın bütün kontrollleri yapıldı,minik yatağında yanıma getirildi.Annelere haber verildi.Eşim İştar'ı annemlerden aldı, bizim eve geçtiler.Annem ve kayınvalidem odaya geldiler.Güzel kızım uyuyor. Doğum sırasında biraz sıvı yutmuş, o yüzden arada kusuyor. Hemşire aman başında bekleyin dediği için gözümü kırpmıyorum. Fakat çok uykum var aslında.
İlk emzirmemiz gayet başarılı.Sanırım ilk sütünü içti.Öyle ilk doğumumdaki gibi göğüs ucu açıcılar filan gerekmedi. Açlık ağlamasıyla mama içmesi de gerekmedi.Galiba sütüm var bu sefer!!
Çok açım. Odada börek çörek ne varsa götürüyorum.
Uykusuzluğa daha fazla dayanamayıp Ayşe Mitra'yı anneme devrediyorum.Sabah saat 6.
Bir kaç saat uyuduktan sonra tekrar mesaiyi devralıyorum.
Gelen giden akını başlıyor, normal doğum yapmanın rahatlığıyla her gelenle oturuyorum, sohbet ediyorum.Ayşe mıkırdayınca gidip emziriyorum, yatırıyorum.
Altını değiştiriyorum.Önce hatırlayamıyorum, sonra birden üşüşüyor beynime bilgiler..
Ama uykumu alamadığım için yorgunum aslında.Uykusuzluğa hiç dayanamayan bir insanın son 4 yılını sürekli uykusuz geçirmesi ne kadar ironik değil mi? Ve en az bir 3 sene daha böyle geçecek şimdi.
Ve beklenen an..Saat 6 gibi babası İştar'ı okuldan getiriyor. Öğretmeni kocaman bir taç hazırlamış ona: "Ben abla oldum" yazıyor üstünde. Kardeşini gösteriyoruz. Önce şaşırıyor, sonra dokunuyor ona.Sadece yatıyor olması, konuşamıyor olması garip geliyor.
Akşam son bir kontrolden sonra hastaneden çıkıyoruz ve Ayşe Mitra' yı sepetine atıp eve gidiyoruz.
18 Mart Cuma, 2016..3 kişi çıktığımız evimize 4 kişi dönüyoruz. İki kızımız var artık,iki prensesimiz.
Benim tek derdim Ayşe Mitra'ya mama vermeden emzirebilmek.Maalesef acemiliğimden İştar'da bunu başaramamıştım. Dolapta süt arttırıcı bin bir türlü şey var. Hepsinden içiyorum.Ama aşırı kilo aldığım için bu defa lohusalık döneminde tatlılar, helvalar yemeye hiç niyetim yok.
Emziriyorum sürekli.Yeni doğduğu için Ayşe Mitra sürekli uyuyor.Suratı kırmızı o yüzden sarılık mı değil mi tam anlayamıyorum.Fakat sürekli uyumasından işkilleniyorum.
Ayşe Mitra resmen gece gündüz ayrımını kendi kendine yapıp gelmiş.Gündüzleri belirsiz aralıklarla uyanırken,geceleri kesintisiz uyuyor.Arada kaptırıp 4 saat filan uyusam da yine de zorlayıp iki saatte bir emziriyorum.
İştar 'ı babası cimnastiğe oradan müzik kursuna oradan da başka aktivitelere götürdüğü için küçük kızımla evde baş başayız.İyi ki şu kursları ayarlamışız diyorum kendi kendime..
Ayşe Mitra'nın uykuları giderek daha da fazla uzamaya başlıyor.
Endişeleniyorum, ya sarılık olduysa?
İlk emzirmemiz gayet başarılı.Sanırım ilk sütünü içti.Öyle ilk doğumumdaki gibi göğüs ucu açıcılar filan gerekmedi. Açlık ağlamasıyla mama içmesi de gerekmedi.Galiba sütüm var bu sefer!!
Çok açım. Odada börek çörek ne varsa götürüyorum.
Uykusuzluğa daha fazla dayanamayıp Ayşe Mitra'yı anneme devrediyorum.Sabah saat 6.
Bir kaç saat uyuduktan sonra tekrar mesaiyi devralıyorum.
Gelen giden akını başlıyor, normal doğum yapmanın rahatlığıyla her gelenle oturuyorum, sohbet ediyorum.Ayşe mıkırdayınca gidip emziriyorum, yatırıyorum.
Altını değiştiriyorum.Önce hatırlayamıyorum, sonra birden üşüşüyor beynime bilgiler..
Ama uykumu alamadığım için yorgunum aslında.Uykusuzluğa hiç dayanamayan bir insanın son 4 yılını sürekli uykusuz geçirmesi ne kadar ironik değil mi? Ve en az bir 3 sene daha böyle geçecek şimdi.
Ve beklenen an..Saat 6 gibi babası İştar'ı okuldan getiriyor. Öğretmeni kocaman bir taç hazırlamış ona: "Ben abla oldum" yazıyor üstünde. Kardeşini gösteriyoruz. Önce şaşırıyor, sonra dokunuyor ona.Sadece yatıyor olması, konuşamıyor olması garip geliyor.
Akşam son bir kontrolden sonra hastaneden çıkıyoruz ve Ayşe Mitra' yı sepetine atıp eve gidiyoruz.
18 Mart Cuma, 2016..3 kişi çıktığımız evimize 4 kişi dönüyoruz. İki kızımız var artık,iki prensesimiz.
Benim tek derdim Ayşe Mitra'ya mama vermeden emzirebilmek.Maalesef acemiliğimden İştar'da bunu başaramamıştım. Dolapta süt arttırıcı bin bir türlü şey var. Hepsinden içiyorum.Ama aşırı kilo aldığım için bu defa lohusalık döneminde tatlılar, helvalar yemeye hiç niyetim yok.
Emziriyorum sürekli.Yeni doğduğu için Ayşe Mitra sürekli uyuyor.Suratı kırmızı o yüzden sarılık mı değil mi tam anlayamıyorum.Fakat sürekli uyumasından işkilleniyorum.
Ayşe Mitra resmen gece gündüz ayrımını kendi kendine yapıp gelmiş.Gündüzleri belirsiz aralıklarla uyanırken,geceleri kesintisiz uyuyor.Arada kaptırıp 4 saat filan uyusam da yine de zorlayıp iki saatte bir emziriyorum.
İştar 'ı babası cimnastiğe oradan müzik kursuna oradan da başka aktivitelere götürdüğü için küçük kızımla evde baş başayız.İyi ki şu kursları ayarlamışız diyorum kendi kendime..
Ayşe Mitra'nın uykuları giderek daha da fazla uzamaya başlıyor.
Endişeleniyorum, ya sarılık olduysa?
Mission Accomplished: Suni Sancılı Normal Doğum,Epiduralsiz,4 kilo 100 gram
Doğum sancısının nasıl geliştiği konusunda hiç bir fikrim yok, zira her iki doğumumda da suni sancı kullanmak zorunda kaldık.
Söylenen şu ki, suni sancıda ağrılar doğal sancıya göre daha şiddetliymiş ve dayanılmazmış.
Eğer öyle ise, kısmet olur da 3. defa anne olursam doğumla ilgili tek dileğim kendi sancılarımın başlaması olur herhalde.Çünkü suni sancıda korkulacak hiç bir şey yok.Eğer kafa olarak hazırsanız, doğru nefes alma teknikleriyle ilgili bir kaç youtube videosu izlediyseniz,epidurala gerek kalmadan doğum yapabilirsiniz. Benim gibi canı tatlı bir insan bunu söylüyorsa inanın lütfen!Eh doğal sancı bundan daha da katlanılabilir bir şey ise, o zaman yemeği fırına koyup doğururum sanırım!
Neyse, bakkala gider gibi gittik ya doğuma, hah işte aynı rahatlıkla doğdu Ayşe Mitram..İşte saat saat bir normal doğum hikayesi..Tüm detayıyla suni sancılı,epiduralsiz normal doğum nasıl olurmuş merak edenlere..
17:00: Yaklaşık 3-3,5 saattir suni sancı alıyorum,NST'ye bağlanıyorum, koridorda volta atıyorum. Bebeğin kalp atışları gayet normal,ben de hızlı hızlı arşınlıyorum koridoru. 4 yıl önceki halimin tamamen aynısı, sadece bu defa bi 6 kilo fazlam var! Gram sancım yok. Hemşire rahim açıklığı için gelip ölçüm yaptı, hala 1,5 cm.
19:00 : Durum hala aynı. Artık moralım bozulmaya başladı.Kaçta giriş yaptılar bilmiyorum ama kattan en az 3 kadın ciyak ciyak seslerle doğumhaneye alındı.Bende ise açıklık ancak 2 cm,düzenli sancı hiç yok, acı ağrı hissetmiyorum. Akupunkturcu doktoruma whatsuptan yazmaya başlıyorum.Çok üzgünüm diyorum.Su kesemi mi patlatsalar diyorum.Dur daha yarına kadar yolu var diyor Hatice Hanım.Ama doğumu yaptıracak olan doktorumla konuşmalarımızı düşünüyorum.Süreç uzarsa uğraşmayalım sezeryana alırız demişti.Yani bu kız hızlı şekilde gelmeli, yoksa doğumhaneye değil ameliyathaneye gidiyorum!İştar geliyor hastaneye.Beni hastane gömleği ve suni sancı aletine bağlanmış halde görünce ağlamaya başlıyor, sarılıp öpüp onu Mavi Bahçe'de kuzeniyle yemeğe gönderiyorum.Yaw epidural için katater takmadık diyoruz.Tekerlekli sandalyeyle aşağı kata indiriliyorum. Bir kaç deneme ve bol espriden sonra katater de takılıyor. Deneme dozu veriliyor. Zaten herhangi bir ağrı hissetmediğim için pek de etki etmiyor.
Rutinim hep aynı:koridorda volta, NST,volta,NST.
20:30: Doktorum geldi.Emre Bey'e " Yok bişi yaw gelmiyor bu kız" diyorum.Tamam dur bi bakalım diyor. Bir iki manevra yapıyor yine. Bebeğin çok yukarıda olduğunu söylüyor. Biraz sonra da "haydi bi de su kesemizi patlatalım" diyor. 2-3 saat içinde doğum başlamazsa kesin sezeryan olacağım.
Doğumhaneye giriyorum.İlk doğumumda yaşadığım her şeyi adım adım aynen yaşıyorum.O zaman bu aşamaya geldiğimde 3 kere filan epidural aldığım için su kesesi patlatılırken hiçbir şey hissetmemiştim. Korkuyorum.Ama pek de acımıyor.Yavaş yavaş, itinayla hareket edildiği için su kesesinin boşalması uzun sürüyor.İlk doğumumda foşurt diye boşaltıldığını hatırlıyorum.Oysaki bu çok tehlikeliymiş.
22:00: Ooouuyy bişiler oluyor galiba!!! Sancıları hafif hafif hissediyorum artık. Regl sancısı gibi.Yandım bittim değil, hala telefonla konuşuyorum, kalkıyorum filan ama..Gözüm NST'de..Sancılar 5 dakikada bir geliyor, geleceği zaman aletteki rakamlar hızla yükselmeye başlıyor, bu arada bebeğin de kalp atışlarını takip ediyorum.Su kesesi patlatıldıktan sonra rahim ağzı açıklığı hızla artıyor ama hala yeterli değil.Durum çok kritik. 1 saat sonra sezeryan için ameliyathaneye alınabilirim.Bu arada İştar nerede yatacak mevzusu baş gösterdi.Babamın arabasında uyuyakalmış. Benim başından beri düşüncem annemlerde kalması, gece de Çağrı'nın benimle kalmasıydı ama annem İştar da odada kıvrılır yatar deyince tepem attı.Annem, kayınvalidem burada durdukça doğum da ilerlemiyor gibiydi sanki.En sonunda ikisini de eve yolladım,anneme sen İştar'la kal dedim. Sezeryana alınırsam zaten bebek 2 saat sonra aramızda olacaktı, o zaman sizi çağırırız dedik.
23:00 : Sancılar baya bir şiddetlendi.3 dakikada bir geliyor ve artık nefes teknikleriyle ağrıyla baş ediyorum.NST'den sancının geleceğini görüyorum ve gözlerimi kapatıp dalgalı bir denizde giden bir tekne hayal ediyorum ve diyaframdan kocaman bir nefes alıp, tam sancı tavan yaptığında nefesi dışarı veriyorum.Bu şekilde durumu atlatmam da inanılmaz kolaylaşıyor,zira sancı şiddetim tavan şu anda.
23:30:Sancılar iki dakikada bire indi.Emre bey odada. Batikonlar sürüldü ve bir kaç ıkınma denemesi yapacağız dedi.8 cm'deyim. Yavaştan Türk filmi sahnelerine gelmeye başladık.Sancı geldiğinde ıkınıyorum,doktorum aşağıdan bir kaç manevra yapıyor.Nasıl rahat anlatamam, ağzında cak cak sakız :) Hiç bir şey olmuyor. "Efektif ıkınamıyorsun" diyor.Yine aynı şey oldu yani.İlk doğumumda tam 1,5 saat ıkınmıştım doğumhanede ve yine de olmayınca vakum kullanılmıştı.Sancı karşılama, açılma her şey ok fakat ıkınamıyorum. Normalde doğal bir refleks şeklinde olması gerekiyor ama o his bana gelmiyor bir türlü. Dolayısıyla yine ilk doğumumda olduğu gibi ıkınmam gerektiği için sanki bir tür yeni pilates hareketi gibi ıkınmaya çalışıyorum. 3-4 kere daha deneme yapıyoruz.Yok yine bir şey olmuyor.Sonuncuda biraz daha yükleniyorum, "hah tamam bu biraz oldu gibi" diyor doktorum.
24:00: Dayanamıyorum artık ölücem galiba. Epiduralsiz geldim bu noktaya kadar ama avaz avaz "epiduraaaal" diye bağırıyorum.Beni zorlayan sancılar değil artık, doktorumun yaptırdığı ıkınma manevraları.Aynı anda hem müthiş bir ağrı çekiyorum bir de üstüne ikide bir ıkınmam isteniyor.Yoruldum çok yoruldum."Tamam ben ıkınamıyorum, sezeryana alın beni" diyorum.Bağırmaya başlıyorum acıdan.Eşimin elini deli gibi sıkıyorum
00:30: Etimden et koparılırcasına bağırıyorum, baya opera sanatçısı gibi filan.Kat hemşireleri odaya doluşuyorlar.Canı tatlı Sibel sahnede.Bir küfrediyorum, bir küstüm oynamıyorum diyorum, bazen de hırs yapıyorum, doktor ıkın demiyor ama ıkınıyorum. 10 cm tam açıklıktayız artık.Ayağa kalkıyorum.Daha önce izlediğim videolarda gördüğüm gibi ayakta denemeler yapıyorum.Olmuyor.Susuyorum.Çok su içme deniyor.Hala sezeryana girme durumumuz var çünkü.Bebek çok yukarıda lafları dolanıyor. Ve doktorum "haydi bir daha ıkın bakalım" diyor.Var gücümle ıkınıyorum bağıra bağıra..Sanki daha bi doğal oluyor bu defa her şey " Dur ıkınma ıkınma"deniyor, bir telaşla sedyeye aktarılıyorum. Gözümü kapatıyorum.Ayşe Mitram geliyor galiba.Sanırım ıkınmayı becerdim bu sefer..
00:45: Doğumhanede çataldayım.Çocuk doktoru,hemşireler, kameralar,eşim hepsi hazır.Haydi son bir ıkın diyor doktorum.Ikınıyorum.Hiç bir şey olmuyor.Bir daha diyorlar. Ve ömrümün belki de en güçlü fiziksel aktivitesini yapıyorum.O tanıdık his.İçimden kayıp giden bir şey..Başardım...Ayşe Mitra'yı doğurdum ben!! Son ıkınma sırasında bir de tekme atıyorum doktoruma..
Ayşe Mitra ağlıyor.Kucağıma veriyorlar, "sen miydin o" diyorum..Bunca zamandır sen miydin karnıma tıp tıp tekme atan.."Çok güzelsin sen annem" diyorum, Ayşe Mitra'ya sarılıp ağlıyorum.Hemşire ağlıyor, eşimin gözleri sulanıyor..
İnanılmaz iri bir bebek.. Tam 4 kilo 180 gr .Gram epidural almadan, sağ salim doğuruyorum kızımı. Gurur duyuyorum kendimle..Artık 4 kişilik bir aileyiz..Şaka maka iki kızım var artık..
Söylenen şu ki, suni sancıda ağrılar doğal sancıya göre daha şiddetliymiş ve dayanılmazmış.
Eğer öyle ise, kısmet olur da 3. defa anne olursam doğumla ilgili tek dileğim kendi sancılarımın başlaması olur herhalde.Çünkü suni sancıda korkulacak hiç bir şey yok.Eğer kafa olarak hazırsanız, doğru nefes alma teknikleriyle ilgili bir kaç youtube videosu izlediyseniz,epidurala gerek kalmadan doğum yapabilirsiniz. Benim gibi canı tatlı bir insan bunu söylüyorsa inanın lütfen!Eh doğal sancı bundan daha da katlanılabilir bir şey ise, o zaman yemeği fırına koyup doğururum sanırım!
Neyse, bakkala gider gibi gittik ya doğuma, hah işte aynı rahatlıkla doğdu Ayşe Mitram..İşte saat saat bir normal doğum hikayesi..Tüm detayıyla suni sancılı,epiduralsiz normal doğum nasıl olurmuş merak edenlere..
17:00: Yaklaşık 3-3,5 saattir suni sancı alıyorum,NST'ye bağlanıyorum, koridorda volta atıyorum. Bebeğin kalp atışları gayet normal,ben de hızlı hızlı arşınlıyorum koridoru. 4 yıl önceki halimin tamamen aynısı, sadece bu defa bi 6 kilo fazlam var! Gram sancım yok. Hemşire rahim açıklığı için gelip ölçüm yaptı, hala 1,5 cm.
19:00 : Durum hala aynı. Artık moralım bozulmaya başladı.Kaçta giriş yaptılar bilmiyorum ama kattan en az 3 kadın ciyak ciyak seslerle doğumhaneye alındı.Bende ise açıklık ancak 2 cm,düzenli sancı hiç yok, acı ağrı hissetmiyorum. Akupunkturcu doktoruma whatsuptan yazmaya başlıyorum.Çok üzgünüm diyorum.Su kesemi mi patlatsalar diyorum.Dur daha yarına kadar yolu var diyor Hatice Hanım.Ama doğumu yaptıracak olan doktorumla konuşmalarımızı düşünüyorum.Süreç uzarsa uğraşmayalım sezeryana alırız demişti.Yani bu kız hızlı şekilde gelmeli, yoksa doğumhaneye değil ameliyathaneye gidiyorum!İştar geliyor hastaneye.Beni hastane gömleği ve suni sancı aletine bağlanmış halde görünce ağlamaya başlıyor, sarılıp öpüp onu Mavi Bahçe'de kuzeniyle yemeğe gönderiyorum.Yaw epidural için katater takmadık diyoruz.Tekerlekli sandalyeyle aşağı kata indiriliyorum. Bir kaç deneme ve bol espriden sonra katater de takılıyor. Deneme dozu veriliyor. Zaten herhangi bir ağrı hissetmediğim için pek de etki etmiyor.
Rutinim hep aynı:koridorda volta, NST,volta,NST.
20:30: Doktorum geldi.Emre Bey'e " Yok bişi yaw gelmiyor bu kız" diyorum.Tamam dur bi bakalım diyor. Bir iki manevra yapıyor yine. Bebeğin çok yukarıda olduğunu söylüyor. Biraz sonra da "haydi bi de su kesemizi patlatalım" diyor. 2-3 saat içinde doğum başlamazsa kesin sezeryan olacağım.
Doğumhaneye giriyorum.İlk doğumumda yaşadığım her şeyi adım adım aynen yaşıyorum.O zaman bu aşamaya geldiğimde 3 kere filan epidural aldığım için su kesesi patlatılırken hiçbir şey hissetmemiştim. Korkuyorum.Ama pek de acımıyor.Yavaş yavaş, itinayla hareket edildiği için su kesesinin boşalması uzun sürüyor.İlk doğumumda foşurt diye boşaltıldığını hatırlıyorum.Oysaki bu çok tehlikeliymiş.
22:00: Ooouuyy bişiler oluyor galiba!!! Sancıları hafif hafif hissediyorum artık. Regl sancısı gibi.Yandım bittim değil, hala telefonla konuşuyorum, kalkıyorum filan ama..Gözüm NST'de..Sancılar 5 dakikada bir geliyor, geleceği zaman aletteki rakamlar hızla yükselmeye başlıyor, bu arada bebeğin de kalp atışlarını takip ediyorum.Su kesesi patlatıldıktan sonra rahim ağzı açıklığı hızla artıyor ama hala yeterli değil.Durum çok kritik. 1 saat sonra sezeryan için ameliyathaneye alınabilirim.Bu arada İştar nerede yatacak mevzusu baş gösterdi.Babamın arabasında uyuyakalmış. Benim başından beri düşüncem annemlerde kalması, gece de Çağrı'nın benimle kalmasıydı ama annem İştar da odada kıvrılır yatar deyince tepem attı.Annem, kayınvalidem burada durdukça doğum da ilerlemiyor gibiydi sanki.En sonunda ikisini de eve yolladım,anneme sen İştar'la kal dedim. Sezeryana alınırsam zaten bebek 2 saat sonra aramızda olacaktı, o zaman sizi çağırırız dedik.
23:00 : Sancılar baya bir şiddetlendi.3 dakikada bir geliyor ve artık nefes teknikleriyle ağrıyla baş ediyorum.NST'den sancının geleceğini görüyorum ve gözlerimi kapatıp dalgalı bir denizde giden bir tekne hayal ediyorum ve diyaframdan kocaman bir nefes alıp, tam sancı tavan yaptığında nefesi dışarı veriyorum.Bu şekilde durumu atlatmam da inanılmaz kolaylaşıyor,zira sancı şiddetim tavan şu anda.
23:30:Sancılar iki dakikada bire indi.Emre bey odada. Batikonlar sürüldü ve bir kaç ıkınma denemesi yapacağız dedi.8 cm'deyim. Yavaştan Türk filmi sahnelerine gelmeye başladık.Sancı geldiğinde ıkınıyorum,doktorum aşağıdan bir kaç manevra yapıyor.Nasıl rahat anlatamam, ağzında cak cak sakız :) Hiç bir şey olmuyor. "Efektif ıkınamıyorsun" diyor.Yine aynı şey oldu yani.İlk doğumumda tam 1,5 saat ıkınmıştım doğumhanede ve yine de olmayınca vakum kullanılmıştı.Sancı karşılama, açılma her şey ok fakat ıkınamıyorum. Normalde doğal bir refleks şeklinde olması gerekiyor ama o his bana gelmiyor bir türlü. Dolayısıyla yine ilk doğumumda olduğu gibi ıkınmam gerektiği için sanki bir tür yeni pilates hareketi gibi ıkınmaya çalışıyorum. 3-4 kere daha deneme yapıyoruz.Yok yine bir şey olmuyor.Sonuncuda biraz daha yükleniyorum, "hah tamam bu biraz oldu gibi" diyor doktorum.
24:00: Dayanamıyorum artık ölücem galiba. Epiduralsiz geldim bu noktaya kadar ama avaz avaz "epiduraaaal" diye bağırıyorum.Beni zorlayan sancılar değil artık, doktorumun yaptırdığı ıkınma manevraları.Aynı anda hem müthiş bir ağrı çekiyorum bir de üstüne ikide bir ıkınmam isteniyor.Yoruldum çok yoruldum."Tamam ben ıkınamıyorum, sezeryana alın beni" diyorum.Bağırmaya başlıyorum acıdan.Eşimin elini deli gibi sıkıyorum
00:30: Etimden et koparılırcasına bağırıyorum, baya opera sanatçısı gibi filan.Kat hemşireleri odaya doluşuyorlar.Canı tatlı Sibel sahnede.Bir küfrediyorum, bir küstüm oynamıyorum diyorum, bazen de hırs yapıyorum, doktor ıkın demiyor ama ıkınıyorum. 10 cm tam açıklıktayız artık.Ayağa kalkıyorum.Daha önce izlediğim videolarda gördüğüm gibi ayakta denemeler yapıyorum.Olmuyor.Susuyorum.Çok su içme deniyor.Hala sezeryana girme durumumuz var çünkü.Bebek çok yukarıda lafları dolanıyor. Ve doktorum "haydi bir daha ıkın bakalım" diyor.Var gücümle ıkınıyorum bağıra bağıra..Sanki daha bi doğal oluyor bu defa her şey " Dur ıkınma ıkınma"deniyor, bir telaşla sedyeye aktarılıyorum. Gözümü kapatıyorum.Ayşe Mitram geliyor galiba.Sanırım ıkınmayı becerdim bu sefer..
00:45: Doğumhanede çataldayım.Çocuk doktoru,hemşireler, kameralar,eşim hepsi hazır.Haydi son bir ıkın diyor doktorum.Ikınıyorum.Hiç bir şey olmuyor.Bir daha diyorlar. Ve ömrümün belki de en güçlü fiziksel aktivitesini yapıyorum.O tanıdık his.İçimden kayıp giden bir şey..Başardım...Ayşe Mitra'yı doğurdum ben!! Son ıkınma sırasında bir de tekme atıyorum doktoruma..
Ayşe Mitra ağlıyor.Kucağıma veriyorlar, "sen miydin o" diyorum..Bunca zamandır sen miydin karnıma tıp tıp tekme atan.."Çok güzelsin sen annem" diyorum, Ayşe Mitra'ya sarılıp ağlıyorum.Hemşire ağlıyor, eşimin gözleri sulanıyor..
İnanılmaz iri bir bebek.. Tam 4 kilo 180 gr .Gram epidural almadan, sağ salim doğuruyorum kızımı. Gurur duyuyorum kendimle..Artık 4 kişilik bir aileyiz..Şaka maka iki kızım var artık..
15 Kasım 2016 Salı
Bakkala Gider Gibi : İkinci Doğumlar
2 aydır hazır olan doğum çantamı arabanın bagajına koyuyorum.
İştar'ın önümüzdeki iki gün okulda yapacağı aktiviteleri gözden geçirip ona göre kıyafet ve malzeme hazırlıyorum.En az bir gece hastanede kalacağım, sezeryana dönersek 2 gece.
Doğumun nasıl geçeceğinin yanı sıra İştar 'ın ne yapacağı da beni çok düşündürüyor. Bir kaç zorunlu fuar seyahati dışında doğduğundan beri hiç ayrılmadık ana kız.Evde Sophia var ama İştar ona daha alışmadı, gecenin bir yarısı kalkıp beni arayabilir.
Gece fosur fosur uyuyup sabah 7:30 gibi zar zor uyanıyorum.Doktor en geç 8 gibi hastaneye giriş yapmış olun demişti.Tabi ilk doğumum olsaydı 7:55'de hastanede olurduk ama o saatte aheste aheste duşumu alıyordum.Bir gün önceden fönlenmiş saçım, hamileliğime damgasını vurmuş siyah taytım, içi ıvır zıvır atıştırmalık dolu çantamla saat 10 gibi hazırdım.
Tıka basa kahvaltı ettim. İlk doğumumda doktorum aç gelmemi söylemişti.Yaklaşık 20 saat aç kalıp bir de üstüne 4 kere epidural aldığım için doğumdan hemen sonra kusmuştum ve de yere düşüp bayılmıştım. Üstelik gebelik diyabetiyken. Ne büyük hataymış ve ne gereksizmiş, boşuna aç kalmışım.
Güle oynaya İştar'ı okula bıraktık ve bugün Ayşe Mitra'yı hastaneden alacağımızı söyledik. Onu bol bol öpüp kokladım.
Hastaneye gittik- doktorumun gidin dediği saatten 2 saat sonra..
İyi ki de öyle yapmışız çünkü beni yerleştirecekleri bir oda yoktu! Bırakın kadın doğumu, hastanede diğer bölümlerde bile bir oda yoktu. Zaten İzmir'de doğum yapmak için seçebileceğiniz özel hastaneler bir elin parmağı kadar bile değil. Eh biz de evimize en yakın bu hastaneyi hem ailelerimiz rahat gidip gelebilsinler diye hem de İzmir'deki en düzgün hastane olduğu için tercih etmiştik.Suni sancıyla doğum başlatılacağı için rezervasyonumuz da vardı.
Fakat gel gör ki bütün odalar doluydu ve otel odası gibi saat 12'den sonra boşalacak odaları beklememiz gerekiyordu.
Odaları ayarlayan bilmem ne hanımın masasına karargah kurduk ve kadın doğum katından gelecek haberi beklemeye başladık. Süre uzayınca bizi kafeye postaladılar, 45 dakika içinde sizi arayacağız dediler. Orada birileriyle muhabbete daldık, ben muffin ve de hatta sütlü kahve takılıyorum..
Saat 14'e geliyordu, hala haber çıkmayınca biz kadının odasını bastık.Annem tüm ikna ediciliğiyle sancılarımın başladığını, koridorda doğuracağımı (!), acil oda lazım geldiğini anlatıp duruyordu.
Biz iyice bastırınca, oda temizlikçilerinden biri iki odanın boşaldığını haber verdi. Hangisini istersek yerleşebilirmişiz.
Yukarı çıkınca anladık ki, bunca saat beklememizin sebebi odadaki süslerin bir türlü toparlanamamasıymış.Ama ne süs be kardeşim! 5 çocuğa sünnet aktivitesi çıkar oradan!
Hemen odaya yerleştim, lavman sonrası suni sancım takıldı ve tıpkı 4 sene önce olduğu gibi NST'ye takılı olarak beklemeye başladım.. İlk doğumumda saat 10'da suni sancı almaya başlamıştım, gece 11'de tam açıklıkla doğumhaneye girmiştim.
Umarım bu defa süreç daha kısa sürer..Çok daha hazırlıklıyım, hevesliyim, bu iş uzasın istemiyorum.Daha emzirme faslı gelicek!!
Ben bu 4 kiloluk tombiş kızı normal normal doğuracağım inşallah..Valla bu iş sezeryanla biterse acayip gıcık olurum!!! Onca akupunktur, onca merdiven çıkma,zencefilli çaylar içme, bilmem kaç kere muayene..
Odadaki televizyonu açtım, bir elimde kumanda , bir elimde telefon Ayşe Mitra'nın gelişini beklemeye başladık..
Saat 15:00, 17 Mart 2016,Kent Hastanesi,İzmir..
40+6 haftalık hamileyim, 83 kiloyum ve de bakkala gider gibi doğuma geldim..
İştar'ın önümüzdeki iki gün okulda yapacağı aktiviteleri gözden geçirip ona göre kıyafet ve malzeme hazırlıyorum.En az bir gece hastanede kalacağım, sezeryana dönersek 2 gece.
Doğumun nasıl geçeceğinin yanı sıra İştar 'ın ne yapacağı da beni çok düşündürüyor. Bir kaç zorunlu fuar seyahati dışında doğduğundan beri hiç ayrılmadık ana kız.Evde Sophia var ama İştar ona daha alışmadı, gecenin bir yarısı kalkıp beni arayabilir.
Gece fosur fosur uyuyup sabah 7:30 gibi zar zor uyanıyorum.Doktor en geç 8 gibi hastaneye giriş yapmış olun demişti.Tabi ilk doğumum olsaydı 7:55'de hastanede olurduk ama o saatte aheste aheste duşumu alıyordum.Bir gün önceden fönlenmiş saçım, hamileliğime damgasını vurmuş siyah taytım, içi ıvır zıvır atıştırmalık dolu çantamla saat 10 gibi hazırdım.
Tıka basa kahvaltı ettim. İlk doğumumda doktorum aç gelmemi söylemişti.Yaklaşık 20 saat aç kalıp bir de üstüne 4 kere epidural aldığım için doğumdan hemen sonra kusmuştum ve de yere düşüp bayılmıştım. Üstelik gebelik diyabetiyken. Ne büyük hataymış ve ne gereksizmiş, boşuna aç kalmışım.
Güle oynaya İştar'ı okula bıraktık ve bugün Ayşe Mitra'yı hastaneden alacağımızı söyledik. Onu bol bol öpüp kokladım.
Hastaneye gittik- doktorumun gidin dediği saatten 2 saat sonra..
İyi ki de öyle yapmışız çünkü beni yerleştirecekleri bir oda yoktu! Bırakın kadın doğumu, hastanede diğer bölümlerde bile bir oda yoktu. Zaten İzmir'de doğum yapmak için seçebileceğiniz özel hastaneler bir elin parmağı kadar bile değil. Eh biz de evimize en yakın bu hastaneyi hem ailelerimiz rahat gidip gelebilsinler diye hem de İzmir'deki en düzgün hastane olduğu için tercih etmiştik.Suni sancıyla doğum başlatılacağı için rezervasyonumuz da vardı.
Fakat gel gör ki bütün odalar doluydu ve otel odası gibi saat 12'den sonra boşalacak odaları beklememiz gerekiyordu.
Odaları ayarlayan bilmem ne hanımın masasına karargah kurduk ve kadın doğum katından gelecek haberi beklemeye başladık. Süre uzayınca bizi kafeye postaladılar, 45 dakika içinde sizi arayacağız dediler. Orada birileriyle muhabbete daldık, ben muffin ve de hatta sütlü kahve takılıyorum..
Saat 14'e geliyordu, hala haber çıkmayınca biz kadının odasını bastık.Annem tüm ikna ediciliğiyle sancılarımın başladığını, koridorda doğuracağımı (!), acil oda lazım geldiğini anlatıp duruyordu.
Biz iyice bastırınca, oda temizlikçilerinden biri iki odanın boşaldığını haber verdi. Hangisini istersek yerleşebilirmişiz.
Yukarı çıkınca anladık ki, bunca saat beklememizin sebebi odadaki süslerin bir türlü toparlanamamasıymış.Ama ne süs be kardeşim! 5 çocuğa sünnet aktivitesi çıkar oradan!
Hemen odaya yerleştim, lavman sonrası suni sancım takıldı ve tıpkı 4 sene önce olduğu gibi NST'ye takılı olarak beklemeye başladım.. İlk doğumumda saat 10'da suni sancı almaya başlamıştım, gece 11'de tam açıklıkla doğumhaneye girmiştim.
Umarım bu defa süreç daha kısa sürer..Çok daha hazırlıklıyım, hevesliyim, bu iş uzasın istemiyorum.Daha emzirme faslı gelicek!!
Ben bu 4 kiloluk tombiş kızı normal normal doğuracağım inşallah..Valla bu iş sezeryanla biterse acayip gıcık olurum!!! Onca akupunktur, onca merdiven çıkma,zencefilli çaylar içme, bilmem kaç kere muayene..
Odadaki televizyonu açtım, bir elimde kumanda , bir elimde telefon Ayşe Mitra'nın gelişini beklemeye başladık..
Saat 15:00, 17 Mart 2016,Kent Hastanesi,İzmir..
40+6 haftalık hamileyim, 83 kiloyum ve de bakkala gider gibi doğuma geldim..
Kız Sen Hala Doğurmadın mı: Gebelikte 40.Hafta ve Ötesi
Her iki hamileliğimin ortak yanı ilk 3 ay düzenli progesteron kullanmış olmam.Artık sebebi buna mı bağlamak lazım, rahim yapısına mı, içten içe doğum yapmaktan tırsmama mı yoksa genetik faktörlere mi; neticede Ayşe Mitra ile de tıpkı ablası gibi 40. haftayı tamamlıyoruz.İçeri giren, çıkmak bilmiyor.
Elim yüzüm gözüm ayaklarım her yanım şiş..Bi doğursam rahatlayacakmışım gibi dolaşıyorum etrafta.
İlk doğumda aldığım suni sancı ve sonrasındaki travmaları tekrar yaşamaya niyetim olmadığı için son 2-3 hafta kendi sancılarım başlasın diye neredeyse bir düz duvara tırmanmadığım kaldı. Her gün 1,5 saat yürüyorum, 3-4 kat merdiven çıkıyorum, duyduğum bütün koca karı ilaçlarını karıştırıp içiyorum..
Ihhıııhh yok..Bırak sancıyı, en ufak bir belirti bile yok.
39. haftadan itibaren doktorum manipülasyonlara başlıyor, Ayşe Mitra çok yukarıda çünkü.Muhtemelen sancılarımın başlamama sebebi de bu. Dakikalarca Ayşe Mitra'ya dışarıdan tık tık bir şeyler yapılıyor ama tısss..Daha önce doğum yaptığım için 1 cmlik bir rahim açıklığım var, bi de 0,5 cm ilavesi oluşmuş; hepsi bu.Yani 40. haftaya doğru gidiyorum ama ufukta doğum yapacağıma dair hiç ihtimal yok.
İlk 4 ay düzenli devam ettiğim akupunkturcu nefesçi kadın doğum doktorumun kapısını tekrar çalıyorum. O dönem hedefimiz Ayşe Mitra'yı karnımda tutmaktı, şimdi ise onun sağlıklı bir normal doğumla dışarı çıkmasını sağlamak..
Almanya'da 42. haftaya kadar sancıların beklendiğini öğreniyorum.Hala bir şey yoksa suni sancı işlemine geçiyorlarmış. Bizde ise bebek hali hazırda 4 kilo civarında beklendiği için diğer doktorum 41. haftaya kadar beklemeyi düşünüyor. Hala sancı başlamazsa suni sancı verilecek, yine de olmazsa son çare sezeryana alacaklar.
İşte bu hiç olsun istemiyorum.Sezeryan olacaksam gideyim sabah fönümü çektireyim, makyajımı yapayım, fotoğrafçı tutayım, çat çat kesip alsınlar..Suni sancıyla onla bunla uğraşmıyayım. Süslü püslü odalarda prenses gibi doğurayım, hemen facebook'a fotoğraf post edeyim!
Suni sancı alacaksam da bu iş normal doğumla sonuçlansın istiyorum.
E tabi bunun garantisi var mı? Yok!!
Akupunkturcu doktorda tam da benim gittiğim esnada Almanya'da 30 yıl ebe hemşirelik yapmış Türk bir bayan misafir olarak gelmiş.Oturup sohbet ediyoruz.Esasen belki de bir kadın doğumcudan daha bilgili ve tecrübeli bu kadın çünkü Almanya'da doğumları ebeler yaptırıyor, doktorlar sadece epizyo dikişi aşamasında müdahil oluyorlar sürece.Meğer hamilelere akupunktur da yaygın bir uygulamaymış orada. Sancıların bir an önce başlaması ve rahim ağzı açıklığımın artması için akupunktur seansına başlıyoruz.Ayşe hemşire batırıyor iğneleri bu sefer.
Seans bitiminde doktorum tekrar bir takım manevralar için beni muayeneye alıyor.
Bu arada ikinci doğum olunca, muayenelerim inanılmaz rahat geçiyor.Bana cesaret veriyor doktorum, 5 kilo olsa yine de doğurursun hiç merak etme diyor.
Her iki doktorum da gayet rahat normal doğum yapabileceğime, bebeğin iri olmasına çok da takmamam gerektiğini söylüyorlar tekrar tekrar.
Akşamları arka arkaya ananasları hurmaları götürüyorum, karanfil yağlarını orama burama sürüyorum..Her gece "acaba bu gece sancılarım başlar mı, suyum gelir mi" diye düşünüp yatıyorum.
Sabah yine hiç bir şey olmadan, kupkuru uyanıyorum..
Ve 15 Mart 2016 Pazartesi itibariyle 40. haftayı bitiriyorum, uzatmalara giriyoruz..
Perşembe doktorumun çalışmadığı gün;ve o gün hastaneye yatma kararı alıyoruz daha da fazla beklemeden.
Evet artık günümüz belli oldu, adı konuldu bu işin..Ayşe Mitra en geç Cuma günü kollarımda olacak..
Elim yüzüm gözüm ayaklarım her yanım şiş..Bi doğursam rahatlayacakmışım gibi dolaşıyorum etrafta.
İlk doğumda aldığım suni sancı ve sonrasındaki travmaları tekrar yaşamaya niyetim olmadığı için son 2-3 hafta kendi sancılarım başlasın diye neredeyse bir düz duvara tırmanmadığım kaldı. Her gün 1,5 saat yürüyorum, 3-4 kat merdiven çıkıyorum, duyduğum bütün koca karı ilaçlarını karıştırıp içiyorum..
Ihhıııhh yok..Bırak sancıyı, en ufak bir belirti bile yok.
39. haftadan itibaren doktorum manipülasyonlara başlıyor, Ayşe Mitra çok yukarıda çünkü.Muhtemelen sancılarımın başlamama sebebi de bu. Dakikalarca Ayşe Mitra'ya dışarıdan tık tık bir şeyler yapılıyor ama tısss..Daha önce doğum yaptığım için 1 cmlik bir rahim açıklığım var, bi de 0,5 cm ilavesi oluşmuş; hepsi bu.Yani 40. haftaya doğru gidiyorum ama ufukta doğum yapacağıma dair hiç ihtimal yok.
İlk 4 ay düzenli devam ettiğim akupunkturcu nefesçi kadın doğum doktorumun kapısını tekrar çalıyorum. O dönem hedefimiz Ayşe Mitra'yı karnımda tutmaktı, şimdi ise onun sağlıklı bir normal doğumla dışarı çıkmasını sağlamak..
Almanya'da 42. haftaya kadar sancıların beklendiğini öğreniyorum.Hala bir şey yoksa suni sancı işlemine geçiyorlarmış. Bizde ise bebek hali hazırda 4 kilo civarında beklendiği için diğer doktorum 41. haftaya kadar beklemeyi düşünüyor. Hala sancı başlamazsa suni sancı verilecek, yine de olmazsa son çare sezeryana alacaklar.
İşte bu hiç olsun istemiyorum.Sezeryan olacaksam gideyim sabah fönümü çektireyim, makyajımı yapayım, fotoğrafçı tutayım, çat çat kesip alsınlar..Suni sancıyla onla bunla uğraşmıyayım. Süslü püslü odalarda prenses gibi doğurayım, hemen facebook'a fotoğraf post edeyim!
Suni sancı alacaksam da bu iş normal doğumla sonuçlansın istiyorum.
E tabi bunun garantisi var mı? Yok!!
Akupunkturcu doktorda tam da benim gittiğim esnada Almanya'da 30 yıl ebe hemşirelik yapmış Türk bir bayan misafir olarak gelmiş.Oturup sohbet ediyoruz.Esasen belki de bir kadın doğumcudan daha bilgili ve tecrübeli bu kadın çünkü Almanya'da doğumları ebeler yaptırıyor, doktorlar sadece epizyo dikişi aşamasında müdahil oluyorlar sürece.Meğer hamilelere akupunktur da yaygın bir uygulamaymış orada. Sancıların bir an önce başlaması ve rahim ağzı açıklığımın artması için akupunktur seansına başlıyoruz.Ayşe hemşire batırıyor iğneleri bu sefer.
Seans bitiminde doktorum tekrar bir takım manevralar için beni muayeneye alıyor.
Bu arada ikinci doğum olunca, muayenelerim inanılmaz rahat geçiyor.Bana cesaret veriyor doktorum, 5 kilo olsa yine de doğurursun hiç merak etme diyor.
Her iki doktorum da gayet rahat normal doğum yapabileceğime, bebeğin iri olmasına çok da takmamam gerektiğini söylüyorlar tekrar tekrar.
Akşamları arka arkaya ananasları hurmaları götürüyorum, karanfil yağlarını orama burama sürüyorum..Her gece "acaba bu gece sancılarım başlar mı, suyum gelir mi" diye düşünüp yatıyorum.
Sabah yine hiç bir şey olmadan, kupkuru uyanıyorum..
Ve 15 Mart 2016 Pazartesi itibariyle 40. haftayı bitiriyorum, uzatmalara giriyoruz..
Perşembe doktorumun çalışmadığı gün;ve o gün hastaneye yatma kararı alıyoruz daha da fazla beklemeden.
Evet artık günümüz belli oldu, adı konuldu bu işin..Ayşe Mitra en geç Cuma günü kollarımda olacak..
Geriye Sayım Başladı:38. Hafta
Şubat 2016
Tüm hazırlıklar tamam,işi de bıraktım. İkincilerde doğum süreci daha hızlı ilerler, 38. haftadan itibaren doğurabilirsin, sancı başladıktan yarım saat sonra doğum olabilir vs dendiği için sürekli olarak teyakkuz halindeyiz.Doğum ne zaman diye sorana "Şubat sonu gibi" diye cevap veriyorum. Hamileliğim süresince ilk 3 ay dışında sürekli seyahatte olup dünya turu gerçekleştiren sevgili kocam bile nihayet ana üsse döndü.
İnanılmaz sakinim, hazırım.
İştar artık inanılmaz büyüyen karnıma her gün sarılıyor, her gün kardeşinin ne zaman geleceğini soruyor.
Ayşe Mitra boynundaki kordondan maalesef kurtulamadı.Boy-kilo dört nala gidiyor.Son muayenelerde bacak boyu ölçüsünü alet bile hesaplayamadı.
Her hafta doktora gitmeye başladım.Nst'ye giriyorum.
Ayşe Mitra'nın yeri giderek daraldığı için eskisi gibi kuduruk şekilde tekmelemiyor.Fakat bir tekmeledi mi, yerimden sıçratıyor beni.Kafası tam aşağıda olduğu için göğsümün hemen altında gözle görülür şekilde tekmeliyor.
İştar normal doğduğu için elbette Ayşe Mitra'yı da normal doğurmayı hedefliyorum.Fakat şuna eminim: bu defa saçma sapan acıları çekmeye ve normal doğum sonrası komplikasyonları yaşamaya hiç mi hiç niyetim yok.Eğer bu tip şeyler yaşama riskim varsa sezeryana razı olmayı düşünüyorum.
Fakat iki sorunumuz var: Ayşe Mitra baya iri bir bebek.Her ölçümde farklı çıksa da , en az 3600, en çok 4300 olması bekleniyor.3600 ok ama 4 kilo ve üzeri olacağı gerçeği beni inanılmaz korkutuyor. Türkiye'de ilk doğumlarda bebek 4 kilo ve üzeri ise normal doğum kesinlikle düşünülmüyor ve hemen sezeryana yönlendiriyor doktorlar.Benim moraller alt üst.Bu saatten sonra kalkıp bebek iri diye sezeryan mı olacağım?.
Daha düne kadar sezeryani kolaya kaçma, beş dakikada beşiktaş,konfor olarak görürken, bu defa da "eyvah karnımı yedi kat kesecekler" korkusu sarıyor dört tarafımı.Normal doğu yapamama ihtimali belirince normal doğum kıymete biniyor birden bire.
İnternetten vdeolar izliyorum.Kadının biri.İkinci doğum.İlki normal olmuş.Aylarca doğum kurslarına gidiyor, sancıları karşılamak için nefes egzersizi pratikleri yapıyor.Kendi sancıları başlamayınca suni sancı alıyor. Hastane odasında epidural almadan 20 saat o sancıları çekiyor.Fakat 10 cm rahim açıklığı bir türlü sağlanamıyor.Bir süre sonra bebek strese girince acil sezeryane alınıyor. Hop 5 dakikada iş bitiyor. Kadın saatlerce canının yandığıyla kalıyor.
Yooo benim başıma gelmesin bu diyorum, ödüm kopuyor.
Kilolar almış başını gidiyor. 80',in üzerine çıktığımı gördüğüm gün artık tartılmayı bırakıyorum.
Evdeyim,4 sene önce olduğu gibi Beyaz Lale'den aldığım pembiş ve yumuşak bir takım hayvan süslerine badem şekeri iliştirip, kavanoza gömdüğüm süngere saplıyorum.Bu defa pembe peçete alıp dürüm yapmıycam,hayır..
Tüm hazırlıklar tamam,işi de bıraktım. İkincilerde doğum süreci daha hızlı ilerler, 38. haftadan itibaren doğurabilirsin, sancı başladıktan yarım saat sonra doğum olabilir vs dendiği için sürekli olarak teyakkuz halindeyiz.Doğum ne zaman diye sorana "Şubat sonu gibi" diye cevap veriyorum. Hamileliğim süresince ilk 3 ay dışında sürekli seyahatte olup dünya turu gerçekleştiren sevgili kocam bile nihayet ana üsse döndü.
İnanılmaz sakinim, hazırım.
İştar artık inanılmaz büyüyen karnıma her gün sarılıyor, her gün kardeşinin ne zaman geleceğini soruyor.
Ayşe Mitra boynundaki kordondan maalesef kurtulamadı.Boy-kilo dört nala gidiyor.Son muayenelerde bacak boyu ölçüsünü alet bile hesaplayamadı.
Her hafta doktora gitmeye başladım.Nst'ye giriyorum.
Ayşe Mitra'nın yeri giderek daraldığı için eskisi gibi kuduruk şekilde tekmelemiyor.Fakat bir tekmeledi mi, yerimden sıçratıyor beni.Kafası tam aşağıda olduğu için göğsümün hemen altında gözle görülür şekilde tekmeliyor.
İştar normal doğduğu için elbette Ayşe Mitra'yı da normal doğurmayı hedefliyorum.Fakat şuna eminim: bu defa saçma sapan acıları çekmeye ve normal doğum sonrası komplikasyonları yaşamaya hiç mi hiç niyetim yok.Eğer bu tip şeyler yaşama riskim varsa sezeryana razı olmayı düşünüyorum.
Fakat iki sorunumuz var: Ayşe Mitra baya iri bir bebek.Her ölçümde farklı çıksa da , en az 3600, en çok 4300 olması bekleniyor.3600 ok ama 4 kilo ve üzeri olacağı gerçeği beni inanılmaz korkutuyor. Türkiye'de ilk doğumlarda bebek 4 kilo ve üzeri ise normal doğum kesinlikle düşünülmüyor ve hemen sezeryana yönlendiriyor doktorlar.Benim moraller alt üst.Bu saatten sonra kalkıp bebek iri diye sezeryan mı olacağım?.
Daha düne kadar sezeryani kolaya kaçma, beş dakikada beşiktaş,konfor olarak görürken, bu defa da "eyvah karnımı yedi kat kesecekler" korkusu sarıyor dört tarafımı.Normal doğu yapamama ihtimali belirince normal doğum kıymete biniyor birden bire.
İnternetten vdeolar izliyorum.Kadının biri.İkinci doğum.İlki normal olmuş.Aylarca doğum kurslarına gidiyor, sancıları karşılamak için nefes egzersizi pratikleri yapıyor.Kendi sancıları başlamayınca suni sancı alıyor. Hastane odasında epidural almadan 20 saat o sancıları çekiyor.Fakat 10 cm rahim açıklığı bir türlü sağlanamıyor.Bir süre sonra bebek strese girince acil sezeryane alınıyor. Hop 5 dakikada iş bitiyor. Kadın saatlerce canının yandığıyla kalıyor.
Yooo benim başıma gelmesin bu diyorum, ödüm kopuyor.
Kilolar almış başını gidiyor. 80',in üzerine çıktığımı gördüğüm gün artık tartılmayı bırakıyorum.
Evdeyim,4 sene önce olduğu gibi Beyaz Lale'den aldığım pembiş ve yumuşak bir takım hayvan süslerine badem şekeri iliştirip, kavanoza gömdüğüm süngere saplıyorum.Bu defa pembe peçete alıp dürüm yapmıycam,hayır..
14 Kasım 2016 Pazartesi
Öyle Bi Kenarda, Sessiz Sessiz: İkinci Hamilelikler
Şubat 2016
3,5 yaşında bir kızım, yöneticiliğini yaptığım ve epey ciddi bir sorumluluğu omuzladığım işim, iyi kötü idare etmem gereken bir ev hayatım var. Neredeyse 9 aylık hamileyim.Karnım inanılmaz büyük.
Ayşe Mitra ile buraya kadar neredeyse vukuatsız geldik. Gelişimi inanılmaz iyi, hatta neredeyse 10-15 gün önde gidiyor.Bir tek sorunumuz 5 aylıktan beri boynunda dolanık olan kordon.Sadece tek tur olması işin pozitif tarafı olsa da yine de karnımda boynunda kordon dolanan bir bebek taşımak sürekli endişelendiriyor insanı
Her şeyin yolunda olduğunu öğrendiğimden beri esasında çok da konsantre değilim bu hamileliğe.İşe gidiyorum, akşam okuldan dönen İştar ile ilgileniyorum.İştar yemeğini yedikten sonra onunla oyunlar oynuyoruz ve her akşam İştar'a kitabını ben okuyorum.Sonlara doğru okuduğumuz kitaplar genellikle kardeşi olan çocuklarla ilgili oluyor.Ayşe doğduğunda hayatımızda nelerin değişeceğinden bahsedip İştar'ı sürece hazırlamaya çalışıyorum. Odak noktam Ayşe Mitra'dan çok İştar'ın içinden geçeceği psikolojik süreç.
"Annesinin memesinden süt içecek Ayşe" diyorum.
"Bardaktan içmiyecek mi" diye soruyor İştar.
Ona açıklıyorum.
Akşamları ana kız terapi yapıyoruz.Ayşe tekmelerken İştar'ın elini karnıma götürüyorum.
Heyecanla bekliyor.
"Annemin karnında bebek var"diyor heyecanla birileriyle ilk karşılaştığında
Yada hemen " Benim kardeşim olacak" diyor yeni tanıştığı kişiye..
Şu aralar odağım İştar..Çünkü biliyorum ki bir kaç hafta sonra odağım Ayşe Mitra olacak.
İki hamileliğim arasında o kadar çok fark var ki:
1.Oda hazırlıkları: İlk hamilelikte bin bir türlü görsele bakıp,sonra da denenmiş bir mobilyacıdan mobilyalarımızı almıştık.Duvar kağıtçısı, perdecisi, kendi çapımda baya ciddi hazırlık yapmıştım.İkincide ise her şey gayet netti: İştar'ın eski odasına aynı mobilyacıdan bu defa daha sade mobilyalar alındı, geri kalan her şey aynı! İnstagramda bebeklerinin odasını köşe köşe çekenler var ya, hah işte o kadar uzağım ki onlardan..
2. Kıyafetler: İştar'a markalı,güzel kıyafetler alabileyim diye atlayıp Şubat ayında Dubai'ye gitmiştik.Alışveriş festivalinden kalma uygun fiyatlı kıyafetlerin yanında bir sürü de gereksiz ıvır zıvırla dönmüştük.Ayşe Mitra içinse, bırak yurt dışını, mağazaya bile gidemedim çünkü vaktim yok! Internetten bir kaç tane saçma sapan Hello Kitty'li tulum (asla ama asla yeni doğmuş bebeğe kırmızı renkli tulum almayın) ve Gap'ten indirime girmiş ayakkabı dışında bir tüy bile almadım. Hadi ben neyse ne de ikinci defa anneanne olacak annem de kayınvalidem de aynen benim gibiydiler. Ayşe Mitra için doğum çantası yaparken fark ettik ki, çocuğun hiç hastane çıkışı yok.Hiçbiri akıl etmemiş! Ben hasbelkader bir şey almışım, o da kırmızı puantiyeli Hello Kitty'li ! Annem koşa koşa Kanz'a gidip bir şeyler aldı da hemen yıkayıp ütüleyip valize koyduk!!
3. Aparatlar: "Tabi ki emziricem" mottosuyla İştar'a göstermelik bir biberon almıştım, süt sağma makinam da eltimden gelmişti.Bir tane bile emziğim yoktu.İştar doğduğunda bebeğimin emmesi için göğüs uçlarımın yeterli olmadığını öğrenmiş, eşim koşa koşa göğüs ucu çıkartıcı bulmaya gitmişti.Daha sonra göğüslerim komple yara olmuş, kısa zaman içinde de mastit olunca sağ göğsümdeki süt üretimi durmuş ve ben İştar'ı mama + tek meme yöntemiyle 1 yaşına getirmiştim.Üstelik deli gibi de emzik kullanıyorduk. Yani bol miktarda biberon,mama ve emzik tüketmiştik.Biberonlar için strelizasyon makinamız da yoktu.Yine aynı şeyleri yaşayacağım düşüncesiyle bir sürü emzik,biberon,strelizasyon makinası ve 2 paket mamayı, göğüs ucu çıkarıcı,yaralar için krem,göğüs kalkanı , 3 çift göğüs ucu koruma aparatı ve Avent marka süt sağma makinasıyla beraber hazır ettim.Yani aparatsal olarak maça haddinden fazla hazırız!
4. Mental hazırlıklar: İlk hamileliğimde bebek bakımı yada doğumla ilgili neredeyse hiç kitap okumamıştım. Bebek bakımı konusunda ailemden yardım alacağımı, doğumu da nasıl olsa sezeryanla yapacağımı, emzirmenin ise doğal bir süreç olacağını öngörmüştüm. Ve hepsinde yanıldım! Lohusa dönemleri pek çok kadın için hatırlamak dahi istemedikleri berbat günlerdir ki maalesef aynen benim de öyle oldu. Travmatik bir normal doğum sonrası hem dikiş hattındaki dayanılmaz ağrılar, bir yandan emzirmeyi beceremediğim için göğüs ucu ağrıları,diğer tarafta uykusuzluk, yorgunluk ve dehşet bir sıcak! Kimsenin yardım filan ettiği de yoktu, İştar'la başbaşa kalmıştık ve tüm sorunlarla tek başıma mücadele etmek durumundaydım. Bu defaki hamileliğimdeyse aynı süreçleri yaşamamaya yeminliyim! Hemen koşup bir Tracy Hogg kitabı alıyorum, son günlerde dahi olsa youtube'dan normal doğuma yönelik nefes egzersizleri videoları izliyorum, emzirmeyle ilgili blog yazıları okuyorum.Tecrübeliyim ve daha bir hazırım her şeye!
Yani aslında ikinci hamilelikte gereksiz detaylar (odanın perdesinin fırfırı yada hastanede verilecek ziyaretçi hediyeleri gibi) yerine asıl olaya odaklanıyorsun.Bir önceki doğumda mutsuz olduğun konuları yada hataları tekrarlamamaya çalışıyorsun.
Bu anlamda ikinci bebek aslında ihmal edilen bebek değil asla.Tecrübeli bir annenin uzmanlık tezi!
3,5 yaşında bir kızım, yöneticiliğini yaptığım ve epey ciddi bir sorumluluğu omuzladığım işim, iyi kötü idare etmem gereken bir ev hayatım var. Neredeyse 9 aylık hamileyim.Karnım inanılmaz büyük.
Ayşe Mitra ile buraya kadar neredeyse vukuatsız geldik. Gelişimi inanılmaz iyi, hatta neredeyse 10-15 gün önde gidiyor.Bir tek sorunumuz 5 aylıktan beri boynunda dolanık olan kordon.Sadece tek tur olması işin pozitif tarafı olsa da yine de karnımda boynunda kordon dolanan bir bebek taşımak sürekli endişelendiriyor insanı
Her şeyin yolunda olduğunu öğrendiğimden beri esasında çok da konsantre değilim bu hamileliğe.İşe gidiyorum, akşam okuldan dönen İştar ile ilgileniyorum.İştar yemeğini yedikten sonra onunla oyunlar oynuyoruz ve her akşam İştar'a kitabını ben okuyorum.Sonlara doğru okuduğumuz kitaplar genellikle kardeşi olan çocuklarla ilgili oluyor.Ayşe doğduğunda hayatımızda nelerin değişeceğinden bahsedip İştar'ı sürece hazırlamaya çalışıyorum. Odak noktam Ayşe Mitra'dan çok İştar'ın içinden geçeceği psikolojik süreç.
"Annesinin memesinden süt içecek Ayşe" diyorum.
"Bardaktan içmiyecek mi" diye soruyor İştar.
Ona açıklıyorum.
Akşamları ana kız terapi yapıyoruz.Ayşe tekmelerken İştar'ın elini karnıma götürüyorum.
Heyecanla bekliyor.
"Annemin karnında bebek var"diyor heyecanla birileriyle ilk karşılaştığında
Yada hemen " Benim kardeşim olacak" diyor yeni tanıştığı kişiye..
Şu aralar odağım İştar..Çünkü biliyorum ki bir kaç hafta sonra odağım Ayşe Mitra olacak.
İki hamileliğim arasında o kadar çok fark var ki:
1.Oda hazırlıkları: İlk hamilelikte bin bir türlü görsele bakıp,sonra da denenmiş bir mobilyacıdan mobilyalarımızı almıştık.Duvar kağıtçısı, perdecisi, kendi çapımda baya ciddi hazırlık yapmıştım.İkincide ise her şey gayet netti: İştar'ın eski odasına aynı mobilyacıdan bu defa daha sade mobilyalar alındı, geri kalan her şey aynı! İnstagramda bebeklerinin odasını köşe köşe çekenler var ya, hah işte o kadar uzağım ki onlardan..
2. Kıyafetler: İştar'a markalı,güzel kıyafetler alabileyim diye atlayıp Şubat ayında Dubai'ye gitmiştik.Alışveriş festivalinden kalma uygun fiyatlı kıyafetlerin yanında bir sürü de gereksiz ıvır zıvırla dönmüştük.Ayşe Mitra içinse, bırak yurt dışını, mağazaya bile gidemedim çünkü vaktim yok! Internetten bir kaç tane saçma sapan Hello Kitty'li tulum (asla ama asla yeni doğmuş bebeğe kırmızı renkli tulum almayın) ve Gap'ten indirime girmiş ayakkabı dışında bir tüy bile almadım. Hadi ben neyse ne de ikinci defa anneanne olacak annem de kayınvalidem de aynen benim gibiydiler. Ayşe Mitra için doğum çantası yaparken fark ettik ki, çocuğun hiç hastane çıkışı yok.Hiçbiri akıl etmemiş! Ben hasbelkader bir şey almışım, o da kırmızı puantiyeli Hello Kitty'li ! Annem koşa koşa Kanz'a gidip bir şeyler aldı da hemen yıkayıp ütüleyip valize koyduk!!
3. Aparatlar: "Tabi ki emziricem" mottosuyla İştar'a göstermelik bir biberon almıştım, süt sağma makinam da eltimden gelmişti.Bir tane bile emziğim yoktu.İştar doğduğunda bebeğimin emmesi için göğüs uçlarımın yeterli olmadığını öğrenmiş, eşim koşa koşa göğüs ucu çıkartıcı bulmaya gitmişti.Daha sonra göğüslerim komple yara olmuş, kısa zaman içinde de mastit olunca sağ göğsümdeki süt üretimi durmuş ve ben İştar'ı mama + tek meme yöntemiyle 1 yaşına getirmiştim.Üstelik deli gibi de emzik kullanıyorduk. Yani bol miktarda biberon,mama ve emzik tüketmiştik.Biberonlar için strelizasyon makinamız da yoktu.Yine aynı şeyleri yaşayacağım düşüncesiyle bir sürü emzik,biberon,strelizasyon makinası ve 2 paket mamayı, göğüs ucu çıkarıcı,yaralar için krem,göğüs kalkanı , 3 çift göğüs ucu koruma aparatı ve Avent marka süt sağma makinasıyla beraber hazır ettim.Yani aparatsal olarak maça haddinden fazla hazırız!
4. Mental hazırlıklar: İlk hamileliğimde bebek bakımı yada doğumla ilgili neredeyse hiç kitap okumamıştım. Bebek bakımı konusunda ailemden yardım alacağımı, doğumu da nasıl olsa sezeryanla yapacağımı, emzirmenin ise doğal bir süreç olacağını öngörmüştüm. Ve hepsinde yanıldım! Lohusa dönemleri pek çok kadın için hatırlamak dahi istemedikleri berbat günlerdir ki maalesef aynen benim de öyle oldu. Travmatik bir normal doğum sonrası hem dikiş hattındaki dayanılmaz ağrılar, bir yandan emzirmeyi beceremediğim için göğüs ucu ağrıları,diğer tarafta uykusuzluk, yorgunluk ve dehşet bir sıcak! Kimsenin yardım filan ettiği de yoktu, İştar'la başbaşa kalmıştık ve tüm sorunlarla tek başıma mücadele etmek durumundaydım. Bu defaki hamileliğimdeyse aynı süreçleri yaşamamaya yeminliyim! Hemen koşup bir Tracy Hogg kitabı alıyorum, son günlerde dahi olsa youtube'dan normal doğuma yönelik nefes egzersizleri videoları izliyorum, emzirmeyle ilgili blog yazıları okuyorum.Tecrübeliyim ve daha bir hazırım her şeye!
Yani aslında ikinci hamilelikte gereksiz detaylar (odanın perdesinin fırfırı yada hastanede verilecek ziyaretçi hediyeleri gibi) yerine asıl olaya odaklanıyorsun.Bir önceki doğumda mutsuz olduğun konuları yada hataları tekrarlamamaya çalışıyorsun.
Bu anlamda ikinci bebek aslında ihmal edilen bebek değil asla.Tecrübeli bir annenin uzmanlık tezi!
Yandım Allah Doğruyorum Galiba: Brexton Hicks Sancıları
Ev nüfusumuz çoğaldı: İştar, ben, Ayşe Mitra ve yatılı yardımcımız.
Bu yazı Çeşme'de annemlerin evinde geçirmemize imkan yok! Bu sebepten daha Ekim aylarında Çeşme'de kiralık ev arayışlarına giriştik. Allahın soğuğunda, yağmurunda garip gureba evlere bakındık durduk. Neyse sonraki zamanlarda emlakçıdan bir yer bulduk, o iş halloldu.
Bir Cumartesi , 8 aylık hamileyken , yanımda Hatuna ile emlakçının ofiste sözleşme yapmak üzere Çeşme'ye yola çıktık.Toplamda 3 saat araba kullandım. Döndüğümüzde hafif bir sancım vardı. Derken zaman ilerledikçe sancılar şiddetlenmeye başladı ve korkutucu bir hal aldı. Henüz 34 haftalık hamileydim ve en kötüsü kocam Japonya'daydı!!
Saatler ilerliyor, magnezyum diasporaller ve bitki çayları fayda etmiyor; baya baya sancım var..Sağa dönüyorum olmuyor, sola dönüyorum olmuyor. Doktorumu arıyorum, hastası varmış.Hemşireyle konuşuyorum.Sancıların düzenli olup olmadığının asıl önemli olduğunu söylüyor.
Saymaya başlıyorum, yok düzenli değil.Ama aklımın bir köşesinde de düzensiz başlayan sancıların düzenliye çevrilebilme ihtimali var.
Yaptığım hazırlıkları gözden geçiriyorum: doğum çantası ok,oda ok,yardımcı ok..Bi tek ben hazır değilim galiba doğum yapmaya!
Komik bir film açıyorum ve sancılar daha beter hale gelmesin diye dua ede ede uyuyakalıyorum..
Sabah uyandığımda ne sancı ne bir şey..
Sadece halk arasında yalancı doğum sancısı olarak bilinen Brexton Hicks kasılması imiş yaşadığım Ama ne sancı ne sancı.. Cidden o gece doğuracağımı, kocamın Tokyo'dan İzmir'e ulaşmak için fellik fellik uçak arayacağını, annemler İştar'a göz kulak olurken benim de bir başıma doğum yapacağımı kurguladım durdum..
Doğumu başlatan hormonel süreçlerin ne olduğu hala bilinmiyor ama başladıysa da durduran yegane şey annenin doğum için kendini hazır hissetmemesi olabilir!
Neticede: 34.haftada doğurmadım!
Bu yazı Çeşme'de annemlerin evinde geçirmemize imkan yok! Bu sebepten daha Ekim aylarında Çeşme'de kiralık ev arayışlarına giriştik. Allahın soğuğunda, yağmurunda garip gureba evlere bakındık durduk. Neyse sonraki zamanlarda emlakçıdan bir yer bulduk, o iş halloldu.
Bir Cumartesi , 8 aylık hamileyken , yanımda Hatuna ile emlakçının ofiste sözleşme yapmak üzere Çeşme'ye yola çıktık.Toplamda 3 saat araba kullandım. Döndüğümüzde hafif bir sancım vardı. Derken zaman ilerledikçe sancılar şiddetlenmeye başladı ve korkutucu bir hal aldı. Henüz 34 haftalık hamileydim ve en kötüsü kocam Japonya'daydı!!
Saatler ilerliyor, magnezyum diasporaller ve bitki çayları fayda etmiyor; baya baya sancım var..Sağa dönüyorum olmuyor, sola dönüyorum olmuyor. Doktorumu arıyorum, hastası varmış.Hemşireyle konuşuyorum.Sancıların düzenli olup olmadığının asıl önemli olduğunu söylüyor.
Saymaya başlıyorum, yok düzenli değil.Ama aklımın bir köşesinde de düzensiz başlayan sancıların düzenliye çevrilebilme ihtimali var.
Yaptığım hazırlıkları gözden geçiriyorum: doğum çantası ok,oda ok,yardımcı ok..Bi tek ben hazır değilim galiba doğum yapmaya!
Komik bir film açıyorum ve sancılar daha beter hale gelmesin diye dua ede ede uyuyakalıyorum..
Sabah uyandığımda ne sancı ne bir şey..
Sadece halk arasında yalancı doğum sancısı olarak bilinen Brexton Hicks kasılması imiş yaşadığım Ama ne sancı ne sancı.. Cidden o gece doğuracağımı, kocamın Tokyo'dan İzmir'e ulaşmak için fellik fellik uçak arayacağını, annemler İştar'a göz kulak olurken benim de bir başıma doğum yapacağımı kurguladım durdum..
Doğumu başlatan hormonel süreçlerin ne olduğu hala bilinmiyor ama başladıysa da durduran yegane şey annenin doğum için kendini hazır hissetmemesi olabilir!
Neticede: 34.haftada doğurmadım!
Üçüncü Üç Ay:Eyvah Düzenimiz Herşeyimiz Değişiyor!!
7. aya girdik Ayşe Mitra'mla..Sorunsuz ilerliyor her şey çok şükür. Ayda bir rutin doktor kontrolüne gidiyor, her şeyin yolunda öğrenip şükrederek çıkıyoruz.
İki doktorla başladığım yolculuğuma tek doktorla devam ediyorum.Akupunktur ve nefes uzmanı doktorum Alman ekolunden geldiği için doğumlara girmiyor, kendisini çok sevsem de bırakmam gerekiyor onu.
Ayşe Mitra içimde büyürken ve 7/24 çılgın gibi tekmelerken, evin içinde de büyük değişimler yaşıyoruz.İştar'ın yatağını tek kişilik yatak yaptık,Ayşe Mitra' nın mobilyaları İştar'ın eski odasına geldi.Oda çok da büyük değil ama ben tecrübeliyim ve ilave dolap yaptırmıyorum bu sefer.Odadaki gömme dolabı Ayşe'nin hizmetine sokuyoruz. Hatta bu satırları yazarken fark ediyorum: şifonyere bile gerek yokmuş! Sadelik ve bol boş alan ileriki yaşlar için elzem!
Giyinme odamızı iptal ediyoruz, oraya tek kişilik bir yatak atıp odadaki dolapların yarısını çöpe atıyoruz.Zira Ayşe Mitra ile birlikte hayatımızın en büyük değişikliği geliyor: artık evimizde yatılı bir yardımcımız olacak!Ayşe Mitra'nın bakıcısı bir yabancı olacak!
Mezar taşıma şunu yazsınlar isterim: "Kınadığıyla sınandı!"
Sene 2015 ve yıllarca kaçtığım "yardımcı" mevzusunun en yüksek dozlusunu kendi isteğimle Aralık ayı itibariyle evime alıyorum.İlk evlendiğimde haftada birle başladığım bu konseptte artık 7/24'e terfi etmiş durumdayım.Benim için başlangıcı biraz travmatik olsa da, hamileliğimin özellikle son 3 ayında ev işlerine hiç bulaşmamam, kesinlikle daha rahat ve ağrısız bir süreç geçirmeme sebep oldu.
Kasların gevşemesi ve aşırı yorulma sebebiyle, herhangi bir sorun olmamasına rağmen, hamileliğimin 7. ayında beni korkutacak ve koşarak doktora gitmeme sebep olacak bir takım ağrılar baş gösterdi.28. haftada NST'ye bağlandım hatta rahim ağzı açılması var mı diye muayene bile oldum! Meğer olay Ayşe Mitra ile ilgili değil,benim saatlerce portmantonun önünde ayakkabı temizleyip dizmeye çalışmamdanmış!
Tövbe ettim ve hazır yatılı yardımcımız da işbaşı yapmışken ev işlerinden yemek dahil elimi eteğimi çektim!
Apartman dairesinde yaşıyoruz, bu da ister istemez yardımcımızla fazla içli dışlı olmayı beraberinde getiriyor. Ama maddi ve de odasal anlamda imkanınız varsa ve evdeki çocuk sayısı iki ve üzeri ise, kırın zincirlerinizi ve güvenilir bir yatılı yardımcı arayışına çıkın derim.
İlk gelen yardımcımız Hatuna tanıdıktı o yüzden ilk şok ve adaptasyon sürecini hızlı atlattım.Gürcüler dil yapısının farklı olması sebebiyle Türkçeyi zor öğrenirler,öğrenseler de düzgün konuşamazlar genelde.Hatuna da bu anlamda iyi Türkçe bilenler kategorisindeydi.Maalesef bu durum bana hiç mi hiç uymadı zira evde Türkçe konuşan bir yardımcı demek sürekli onun dertlerine ve eski patronları hakkında yaptığı dedikodulara da maruz kalmak demek! Henüz evdeki çocuk sayısı bir olduğu ve hepimiz sabah çıkıp akşam döndüğümüz için Hatuna temizlik yapıp kalan zamanda bir başına efkarlanıyordu:) Teknolojiyi de keşfetmediği için skype üzerinden görüntülü konuşma vs yapmıyordu. Sabah akşam evde tek başına kalan ve haftada bir dışarı çıkan yabancı bir kadının olduğu düşüncesi beni inanılmaz rahatsız ediyor, üzülüyorum. Bir yandan da Ayşe Mitra ana dili Gürcüce olan bir bakıcıyla nasıl büyüyecek, onun gelişimine zararı olacak mı bunları düşünüp duruyorum
İki doktorla başladığım yolculuğuma tek doktorla devam ediyorum.Akupunktur ve nefes uzmanı doktorum Alman ekolunden geldiği için doğumlara girmiyor, kendisini çok sevsem de bırakmam gerekiyor onu.
Ayşe Mitra içimde büyürken ve 7/24 çılgın gibi tekmelerken, evin içinde de büyük değişimler yaşıyoruz.İştar'ın yatağını tek kişilik yatak yaptık,Ayşe Mitra' nın mobilyaları İştar'ın eski odasına geldi.Oda çok da büyük değil ama ben tecrübeliyim ve ilave dolap yaptırmıyorum bu sefer.Odadaki gömme dolabı Ayşe'nin hizmetine sokuyoruz. Hatta bu satırları yazarken fark ediyorum: şifonyere bile gerek yokmuş! Sadelik ve bol boş alan ileriki yaşlar için elzem!
Giyinme odamızı iptal ediyoruz, oraya tek kişilik bir yatak atıp odadaki dolapların yarısını çöpe atıyoruz.Zira Ayşe Mitra ile birlikte hayatımızın en büyük değişikliği geliyor: artık evimizde yatılı bir yardımcımız olacak!Ayşe Mitra'nın bakıcısı bir yabancı olacak!
Mezar taşıma şunu yazsınlar isterim: "Kınadığıyla sınandı!"
Sene 2015 ve yıllarca kaçtığım "yardımcı" mevzusunun en yüksek dozlusunu kendi isteğimle Aralık ayı itibariyle evime alıyorum.İlk evlendiğimde haftada birle başladığım bu konseptte artık 7/24'e terfi etmiş durumdayım.Benim için başlangıcı biraz travmatik olsa da, hamileliğimin özellikle son 3 ayında ev işlerine hiç bulaşmamam, kesinlikle daha rahat ve ağrısız bir süreç geçirmeme sebep oldu.
Kasların gevşemesi ve aşırı yorulma sebebiyle, herhangi bir sorun olmamasına rağmen, hamileliğimin 7. ayında beni korkutacak ve koşarak doktora gitmeme sebep olacak bir takım ağrılar baş gösterdi.28. haftada NST'ye bağlandım hatta rahim ağzı açılması var mı diye muayene bile oldum! Meğer olay Ayşe Mitra ile ilgili değil,benim saatlerce portmantonun önünde ayakkabı temizleyip dizmeye çalışmamdanmış!
Tövbe ettim ve hazır yatılı yardımcımız da işbaşı yapmışken ev işlerinden yemek dahil elimi eteğimi çektim!
Apartman dairesinde yaşıyoruz, bu da ister istemez yardımcımızla fazla içli dışlı olmayı beraberinde getiriyor. Ama maddi ve de odasal anlamda imkanınız varsa ve evdeki çocuk sayısı iki ve üzeri ise, kırın zincirlerinizi ve güvenilir bir yatılı yardımcı arayışına çıkın derim.
İlk gelen yardımcımız Hatuna tanıdıktı o yüzden ilk şok ve adaptasyon sürecini hızlı atlattım.Gürcüler dil yapısının farklı olması sebebiyle Türkçeyi zor öğrenirler,öğrenseler de düzgün konuşamazlar genelde.Hatuna da bu anlamda iyi Türkçe bilenler kategorisindeydi.Maalesef bu durum bana hiç mi hiç uymadı zira evde Türkçe konuşan bir yardımcı demek sürekli onun dertlerine ve eski patronları hakkında yaptığı dedikodulara da maruz kalmak demek! Henüz evdeki çocuk sayısı bir olduğu ve hepimiz sabah çıkıp akşam döndüğümüz için Hatuna temizlik yapıp kalan zamanda bir başına efkarlanıyordu:) Teknolojiyi de keşfetmediği için skype üzerinden görüntülü konuşma vs yapmıyordu. Sabah akşam evde tek başına kalan ve haftada bir dışarı çıkan yabancı bir kadının olduğu düşüncesi beni inanılmaz rahatsız ediyor, üzülüyorum. Bir yandan da Ayşe Mitra ana dili Gürcüce olan bir bakıcıyla nasıl büyüyecek, onun gelişimine zararı olacak mı bunları düşünüp duruyorum
10 Kasım 2016 Perşembe
İkinci Üç Ay: İştar'ın Ayşesi
Malum çocuklarda zaman kavramı 8-9 yaşında tam olarak oturuyor bu yüzden doğuma az zaman kala hamile olduğunuzu söyleyin diyor uzmanlar.Fakat annem sağolsun,İştar bir kardeşinin olacağını ben 3 aylık hamileyken öğrenmişti.Elbette evde bu konudan çok da bahsetmedik uzun bir süre
Fakat ben sussam da göbeğim benim yerime konuşuyor maşallah! İştar onu her gün kitap okuyup yatırırken "anne karnında bebek var dimi" diye sorup duruyor.
Cinsiyetini kesin olarak öğrendikten sonra İştar'ı karşıma aldım ve ona bir kız kardeşi olacağını söyledim.Tıpkı Elsa gibi..Önce bir durdu ve sonra hoplayıp zıplamaya başladı,çok mutluydu..
Bir kaç gün sonra etrafta kız kardeşim olacak diye dolanmaya başlamıştı bile
Ve nereden çıktığı bilinmez şekilde -çünkü ona sormadık- kardeşinin adının Ayşe olacağını söylüyordu.
Tamam dedim, Ayşe olsun adı.
İştar'ın ismine karar vermek heralde 30 saniyemizi almıştı.Babası İştar'ı 3 yıl önceden zaten bulmuştu, eh Çağrının kızı da Çağla olsun demek çok kolaydı.Böylece İştar Çağla çıkıvermişti ortaya.İkincide ise epey zorlandık. Ayşe ok de, bi tek Ayşe mi olacaktı? Bu isim amma da alaturkaymış der miydi?
Mitra ismini ikinci hamileliğimde çok istemiş ama düşük yapınca başka bir zaman kullanmaya korkmuştum açıkçası. Mitra, Urdu dilinde "dost" demekmiş.Aynı zamanda Pers-Hint mitolojilerinde dostluk ve barış tanrısı olarak geçiyor. Bir şekilde Pers kültüründe dişileşmiş ve zamanla günümüz İran'ında yaygın kullanılan bir kadın ismi olmuş.
İştar da zaten bereket tanrıçası olduğuna göre, yaşasın tanrıça kardeşler!
Ayşe Mitra 2. trimesterı da tamamladı ve ekstradan aldığım kilolar dışında her şey son derece yolunda gidiyor..
Fakat ben sussam da göbeğim benim yerime konuşuyor maşallah! İştar onu her gün kitap okuyup yatırırken "anne karnında bebek var dimi" diye sorup duruyor.
Cinsiyetini kesin olarak öğrendikten sonra İştar'ı karşıma aldım ve ona bir kız kardeşi olacağını söyledim.Tıpkı Elsa gibi..Önce bir durdu ve sonra hoplayıp zıplamaya başladı,çok mutluydu..
Bir kaç gün sonra etrafta kız kardeşim olacak diye dolanmaya başlamıştı bile
Ve nereden çıktığı bilinmez şekilde -çünkü ona sormadık- kardeşinin adının Ayşe olacağını söylüyordu.
Tamam dedim, Ayşe olsun adı.
İştar'ın ismine karar vermek heralde 30 saniyemizi almıştı.Babası İştar'ı 3 yıl önceden zaten bulmuştu, eh Çağrının kızı da Çağla olsun demek çok kolaydı.Böylece İştar Çağla çıkıvermişti ortaya.İkincide ise epey zorlandık. Ayşe ok de, bi tek Ayşe mi olacaktı? Bu isim amma da alaturkaymış der miydi?
Mitra ismini ikinci hamileliğimde çok istemiş ama düşük yapınca başka bir zaman kullanmaya korkmuştum açıkçası. Mitra, Urdu dilinde "dost" demekmiş.Aynı zamanda Pers-Hint mitolojilerinde dostluk ve barış tanrısı olarak geçiyor. Bir şekilde Pers kültüründe dişileşmiş ve zamanla günümüz İran'ında yaygın kullanılan bir kadın ismi olmuş.
İştar da zaten bereket tanrıçası olduğuna göre, yaşasın tanrıça kardeşler!
Ayşe Mitra 2. trimesterı da tamamladı ve ekstradan aldığım kilolar dışında her şey son derece yolunda gidiyor..
İkinci 3 Ay: Şişiyorum,Şişiyorsun,Şişiyorlar
Haftalık bazda yediğim akupunktur iğnelerinden midir yoksa her doktor muayenesinde "merak etmeee ,her şey yolundaaa" lafını duyduğumdan mı, pek bir dinginim, mutluyum, iç huzurum yüksek, akışa güveniyorum.
İlk 3 ay boyunca yaşadığım aşırı tedirginlik ve korku yerini hamileliğin tadını çıkarmaya bıraktı.Artık herkes biliyor hamile olduğumu,henüz karnım da çok büyük olmadığı için göğüsten aşağı kısmı hafif bol olan tüm bluzlerimi giyebiliyorum,sadece alta giydiklerim artık hamile kıyafeti kategorisinde.
Bayram tatilinde ailecek Barcelona'ya gidiyoruz.Elbette eşim İştar'la ilgilenme konusunda başrollerde..Cinsiyetimiz henüz belli değil o yüzden uniseks bir kaç parça bir şey alıyorum ve şunu farkediyorum ki bebek mağazaları acayip cinsiyetçi!Kız bebeğe de erkek bebeğe de giydirebileceğin neredeyse hiç bir şey yok,inanılmaz değil mi?
Kız bebek giysilerini zaten geç, inanılmaz feminen hepsi.Erkek bebek tulumları ise fazla gri ve hatta fazla maskulen. Yani cinsiyeti bilmiyorsan içine sinen bir alışveriş de yapamıyorsun!
İkinci üç ayda enerjim gayet yüksek, hem deli gibi hamileyim, hem de karnımın büyüklüğü hayatla başedebileceğim düzeyde :)
Bu da kız olsun, bu da kız olsun diye dua ederken, akupunkturcu doktorum kötü haberi veriyor: "Ayol erkek bu"
Eşim boynunu büküyor, eh çeşit olur artık diyor.
Ve 14. haftada asıl doğum doktorumun high-tech ultrason odasında alıyoruz sevinçli haberi: bir kızımız daha geliyor..
Bir sonraki ay konfirme oluyor: evet kız..
Yupppiiiii!!!
Ve korkulu rüyam şeker yükleme testinin yapılma zamanı geliyor.İlk hamileliğimde 50 gr lık glikozla 174 çıkmıştı şekerim ve tam 4 ay boyunca resmen diyet yapmak zorunda kalmıştım. Kulağa korkunç gelse de, ben halimden çok memnundum.Her gün yürüyüş ve protein ağırlıklı beslenmenin o kadar da kötü bir şey olmadığını bildiğim için bu hamileliğimde de aynen uyguladım. 4. aydan doğum yapacağım güne kadar her gün en az 45 dakika yürüyüş yaptım.
Arkadaşlar beslenme yani ne yediğiniz ve ne kadar ne zaman yediğiniz o kadar önemli ki! Aileden miraz insülin direncim olduğu ve sadece hamilelikte değil hayat boyu beslenmeme dikkat etmem gerektiğini ilk hamileliğimde gebelik şekeri geçirerek anlamıştım.Doğumdan sonra da ara sıra cozutsam da, genel olarak sağlıklı beslenmeye, düşük karbonhidratla yaşamaya alıştırmıştım kendimi.Zaten hamile kalmazdan hemen önce de direkt Karatay diyeti uygulamaya başlayıp epey de kilo vermiştim.Hatta mucizevi şekilde hamile kalmamı da ben doğru beslenmeme bağlıyorum.
İnanılmaz bir şey belki ama, 4 yıl sonra, hem de daha yüksek dozda glikoz yüklemesine rağmen, bu defa şeker yüklemesi sonucum gayet iyi çıktı! Gebelik diyabetim filan yoktu!
Eh yani alt mesaj: yiyebilirdim!
Ve yedim..
Fıstık ezmesi, pasta,mantı,pizza..Ne bulursam yedim.
6. ayın sonunda aldığım kilolar 10 kiloyu geçmişti ve gidişat tehlikeli görünüyordu.
Her gün yürüyüş yapıyorum ama boğazdan kesmeyince bir işe yaramıyor tabi!
Şiştikçe şişiyorum, tombik ama mutlu bir hamile olarak geziniyorum ortalarda.
Arada detoks gibi proteine abanıyorum ama 2. trimester sonu itibariyle en az 4 kilo fazlam var, EYVAH!
İlk 3 ay boyunca yaşadığım aşırı tedirginlik ve korku yerini hamileliğin tadını çıkarmaya bıraktı.Artık herkes biliyor hamile olduğumu,henüz karnım da çok büyük olmadığı için göğüsten aşağı kısmı hafif bol olan tüm bluzlerimi giyebiliyorum,sadece alta giydiklerim artık hamile kıyafeti kategorisinde.
Bayram tatilinde ailecek Barcelona'ya gidiyoruz.Elbette eşim İştar'la ilgilenme konusunda başrollerde..Cinsiyetimiz henüz belli değil o yüzden uniseks bir kaç parça bir şey alıyorum ve şunu farkediyorum ki bebek mağazaları acayip cinsiyetçi!Kız bebeğe de erkek bebeğe de giydirebileceğin neredeyse hiç bir şey yok,inanılmaz değil mi?
Kız bebek giysilerini zaten geç, inanılmaz feminen hepsi.Erkek bebek tulumları ise fazla gri ve hatta fazla maskulen. Yani cinsiyeti bilmiyorsan içine sinen bir alışveriş de yapamıyorsun!
İkinci üç ayda enerjim gayet yüksek, hem deli gibi hamileyim, hem de karnımın büyüklüğü hayatla başedebileceğim düzeyde :)
Bu da kız olsun, bu da kız olsun diye dua ederken, akupunkturcu doktorum kötü haberi veriyor: "Ayol erkek bu"
Eşim boynunu büküyor, eh çeşit olur artık diyor.
Ve 14. haftada asıl doğum doktorumun high-tech ultrason odasında alıyoruz sevinçli haberi: bir kızımız daha geliyor..
Bir sonraki ay konfirme oluyor: evet kız..
Yupppiiiii!!!
Ve korkulu rüyam şeker yükleme testinin yapılma zamanı geliyor.İlk hamileliğimde 50 gr lık glikozla 174 çıkmıştı şekerim ve tam 4 ay boyunca resmen diyet yapmak zorunda kalmıştım. Kulağa korkunç gelse de, ben halimden çok memnundum.Her gün yürüyüş ve protein ağırlıklı beslenmenin o kadar da kötü bir şey olmadığını bildiğim için bu hamileliğimde de aynen uyguladım. 4. aydan doğum yapacağım güne kadar her gün en az 45 dakika yürüyüş yaptım.
Arkadaşlar beslenme yani ne yediğiniz ve ne kadar ne zaman yediğiniz o kadar önemli ki! Aileden miraz insülin direncim olduğu ve sadece hamilelikte değil hayat boyu beslenmeme dikkat etmem gerektiğini ilk hamileliğimde gebelik şekeri geçirerek anlamıştım.Doğumdan sonra da ara sıra cozutsam da, genel olarak sağlıklı beslenmeye, düşük karbonhidratla yaşamaya alıştırmıştım kendimi.Zaten hamile kalmazdan hemen önce de direkt Karatay diyeti uygulamaya başlayıp epey de kilo vermiştim.Hatta mucizevi şekilde hamile kalmamı da ben doğru beslenmeme bağlıyorum.
İnanılmaz bir şey belki ama, 4 yıl sonra, hem de daha yüksek dozda glikoz yüklemesine rağmen, bu defa şeker yüklemesi sonucum gayet iyi çıktı! Gebelik diyabetim filan yoktu!
Eh yani alt mesaj: yiyebilirdim!
Ve yedim..
Fıstık ezmesi, pasta,mantı,pizza..Ne bulursam yedim.
6. ayın sonunda aldığım kilolar 10 kiloyu geçmişti ve gidişat tehlikeli görünüyordu.
Her gün yürüyüş yapıyorum ama boğazdan kesmeyince bir işe yaramıyor tabi!
Şiştikçe şişiyorum, tombik ama mutlu bir hamile olarak geziniyorum ortalarda.
Arada detoks gibi proteine abanıyorum ama 2. trimester sonu itibariyle en az 4 kilo fazlam var, EYVAH!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)